Tuesday, February 07, 2006

Persistence of Time

Hiç neden yapayalnız bırakıldığınıza şaştığınız oldu mu? Yoksa kendinizi yanlız hissettiğinizde bu duruma yol açmış olan sebepleri bir kenara atıp sadece bir önce bu kasvetli duygudan kurtulmaya mı çalışırsınız? Sahip olduğumuz hemen herşeyin değerini onları kaybedince anladığımız gibi çoğu zaman yanımızda olduklarını düşündüğümüz insanların sıcaklıklarına aldanıp kendimizi güçlü hissediyoruz. Ama aslında bilmiyoruz ki bu geçici bir durum, hatta dış dünyamızda gördüğümüz hemen herşey geçici aslında. Tek bir gerçek var o da içimizde ve biz çoğu zaman ona aldırış etmeyerek kendimizi kandırmış oluyoruz. İçimizdeki gerçeği göz ardı ediyoruz, saplantılarımızın veya bir başka ifadeyle tutkularımızın bizi farklı yollara sürüklemesine izin veriyoruz. Bu yolun sonunda elimize hiçbir şey geçmeyeceğini bile bile (Gerekirse tırnaklarımızla kazıyarak ve kişiliğimizden bolca ödün vererek) ilerlemeye devam ediyoruz. Çoğu zaman insanlarla "takılıyoruz". Yanımızda bulunan kişilerin bundan bir süre sonra nerede olabileceklerini asla aklımıza getirmiyoruz. Kendimizi anın sıcaklığına kaptırıyoruz. Muhabbetler ediliyor, karşı cinse karşı ismini net biçimde koyamadığımız duygular hissediliyor. (Aşk var ise nedir, nasıl açıklanır?) Sonra yeni bir gün doğuyor ve yaşamlarımızdaki kahrolası kısır döngüler kusursuz bir monotonluk içinde sürmeye devam ediyor. Bu sırada bazıları "doğru kişi" diye bir kavramdan söz ediyor, acaba karşımıza bizi bu gidişattan çekip alacak, yeniden doğmuş gibi hissettirecek, herşeyiyle güvenip bağlanabileceğimiz bir insan çıkacak mı? Bu, yıllar geçtikçe umut olmaktan çıkıp endişeye dönüşüyor ve biz de öylece bakakalıyoruz...

1 comment:

Bif said...

o doğru kişiyi bekleme yalanı,sadece bi umut.ve mutluluk oyununun bi parçası.beklemeye devam et ve oyunun kurallarını bozma..:p