Friday, October 30, 2015

Ölü Şehir

Günün akşamının bir öncekinden farkı yoktur..Etraftaki bazı şık giyimli bay ve bayanlarla göz teması kurmaktan kaçınarak seni günde yaklaşık 8, haftada 40 saat kadar aynı ortamda bulunmak zorunda kaldığın insanlardan geçici olarak kurtaran servisin koltuğuna süzülürsün..Neden yalnız kalmak istediğine dair somut bir açıklama bulamasan da buna ihtiyacın vardır..Kafanı telefonuna gömer, kulaklıklarını takarsın..Etrafına şöyle bir baktığında servisteki herkesin aynı şeyi yaptığını görürsün..Camdan dışarıya bakarsın ve sürpriz; dışarısı gridir..Sonra hava kararmaya başlar..Uyumaya çalışmakla geçen sıkıntılı yolculuğun ardından korkunç trafikten kurtulmanın haklı sevinciyle insanlar kendilerini araçtan dışarı atar..Aylardan Eylül müdür? Yoksa Kasım mı? Aslında etraftaki herşeyin ölü gibi göründüğü gerçeğine bakılırsa kış pek uzakta değildir..Yaklaşık 4 ay kadar içine çekeceğin soğuğu ve karanlığı yakınlarda hissedersin..Kafanı yukarı kaldırırsın ve kalabalık, gürültülü şehrin ışıklarının parlak yıldızları bloke ettiğini görürsün...

Servisten indiğinde hala önceden almış olduğun yatıştırıcıların garip sarhoşluğu altındasındır..Öğleden beri bir şey yememişsindir..Kafanın içinde ”Bu dünyaya gerçekten sadece karnımızı doyurmak ve soyumuzu devam ettirmek için mi geldik?” sorusu dönüp durur..Bir ara cüzdanını ve banka hesabını kontrol etmek istersin..Her zamanki gibi yine tahmin ettiğin miktarın altında bir tutarla karşılaşacağını bilirsin..Seni biraz olsun paronayak düşüncelerden kurtaracağını umarak deniz kenarında ya da izbe bir barda bir şeyler içmeye gidersin..

Gecenin bir saati zifiri karanlık apartmanına varırsın. Birtakım kötü rüyaların ardından gecenin ortasında ağız kuruluğu ve baş ağrısıyla uyanırsın. Ağzına bir ağrı kesici atar, yatağına geri dönersin. Eğer şanslıysan yaklaşık bir saat içerisinde tekrar uyur, değilsen de içinde bulunduğun boşluğu sosyal medya saçmalıkları ya da enteresan Youtube videolarıyla doldurmaya çalışırsın..Ayağa kalktığında sahteliklerini, bencilliklerini görmemezlikten gelmek için yine yoğun çaba sarfedeceğin insanların yanına geri dönmek için hazırlanmaya başlarsın..Belki de kendine bir çeki düzen vermeli ve şikayet etmekten vazgeçmelisin..Öyle ya, aç değil açıkta değilsin, neden susup herkesi sevmeye çalışmıyorsun?

Saatler geçer; etraftaki boş konuşmalar artar, anksiyete sinsice yükselir..Odaklanmak zorundasındır..Zamanı boşvermek istersin..Çevrendeki ve kendi içindeki hemen herşeyin donmuş olduğunu göz önünde bulundurursan belki zamanın kendisi de donmuştur..Ölü şehire hoş geldin, burada karanlık ve ışık birbirinden ayırt edilemez…

2 comments:

Anonymous said...

her ne kadar zaman zaman ben de bu hislerin çoğuna ortak olsam da hayat hep bu karanlıktan ibaret değil dostum :)

Serhat said...

Her zaman karanlıktan ibaret değil evet ama arada bir biryerlerde bir ışık görüp kısa süre içinde onu sonsuza kadar kaybettiğimi düşünen biri olarak içimden böyle bir yazı yazmak geldi:)