Friday, March 13, 2009

Arnold Civardagezer

Arkadaşım BIF...Bu doğrudan sana yazılmış bir posttur.Üzerine alınabilirsin.


"Güle güle git, gülerek geçir zamanını orda ve gülerek geri gel..Seni özleyeceğiz..Siz de bizi özleyin anacığım..Rock Pub'ı hatırla, yüksek promilli geceleri hatırla, ıslak sokakları hatırla..Her zaman yanında olan ve olacak olan bu gençleri bir kalemde silip atma..Çünkü biz silip don giymiyoruz..Heh Heh..Gelirken Avusturya'nın yerel içkilerinden getirmezsen de yerel seçimlerde oyumu Arnold Civardagezer'e veririm ha!Ona göre!"

Lower The Flags, A Good Man Has Passed

On sene önce falandı..

Bu blog sitesi daha hayata gözlerini açmamıştı. İnternet henüz emekleme dönemini yaşıyordu. Zamane gençleri bu teknoloji nimetini sohbet programlarına takılıp kızlarla tanışmak amacıyla kullanıyordu..

İnsanlar müzik dinlemek için Kaset ve CD gibi elle tutulur cisimlerden faydalanıyordu. Şimdiki gibi bilgisayarın başına oturup rastgele albümler indirip kalitesiz dijital müzik dinlemiyorduk..

Şebek Heavy Metal Fanzin diye haftalık yayımlanan bir dergi vardı. Her Pazartesi sabahı, beni yıllarca okuluma taşıyan 12A otobüsüne binmeden önce Kadıköy'deki Karaköy vapur iskelesinin önündeki gazete bayilerinden bir adet Şebek dergisi alırdım..Onbeş yirmi dakikalık otobüs yolculuğu sırasında dergiye aç kurtlar gibi saldırırdım..Hayatımda doğru dürüst hiçbir sorumluluk almam gerekmeyen bir yaştaydım..Ama cins insanım ya işte..Kardeşim kızlarla falan takılsana..Gez toz, değişik yerler gör, yeni insanlar tanı...Hayır, bunları pek yapmıyordum.Belki de nedensiz yere bunalım takılan içine kapanık bir varlıktım..Sosyal eylemlerde bulunmak, delikanlılık çağımı dolu dolu yaşamak yerine kabuğumdan pek çıkmamayı tercih ettim. Kendimi en çok kaptırdığım şey "Müzik" oldu..Müzik, bana hiçbir zaman arkasını dönmeyecek sıkı bir arkadaş gibi geliyordu..Hissettiğim veya hissedemediğim birçok duygunun kusursuz biçimde ifade ediliş şekli oluyordu müzik..

Şebek Heavy Metal Fanzin, birçok rock ve metal grubundan haberdar olmamı sağlamıştır. Dergide iyi puanlar verilen albümleri -Genellikle çekme kaset olarak, paramız olduğunda da orjinal kaset ve CD formatında- edinmek için hafta sonları Kadıköy Akmar Pasajı'nın yolunu tutardık...

1998'in Ekim ayıydı..Sonbahar yaprakları yavaş yavaş düşmeye, okuldaki notlarım S.O.S vermeye başlamıştı. Hayatıma kısa bir süre önce girmiş olan -ismi lazım değil- kişi ve müzik beni hayata bağlıyordu..Yine bir Pazartesi sabahı Şebek'i elime aldığımda önünde gözleri kapalı, donmuş bir insan resmi olan gri kapaklı bir albüm ile karşılaştım. Sentenced'ın Frozen albümüydü bu ve albüme verilen notlar oldukça yüksekti. Alışılmışın çok dışında bir metal albümü olduğu, kalp rahatsızlığı olanların uzak durması gerektiği falan yazıyordu..

Nasıl olduysa o zaman cebimde para vardı..Gittim bugünün parasıyla 25 lira falan vererek albümün orjinal CD'sini aldım..Meğerse bu, hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriymiş..

Eve gider gitmez CD'yi müzik setine koydum. Albüm, daha ilk saniyelerinden itibaren yoğun, kasvetli bir atmosfere sahipti..Acayip bir hüzün duygusu doldurdu odamı bir anda..Nasıl bir müzikti bu? Bunalım metal desen değil, gothic metal hayatta olamaz, doom'la uzaktan yakından ilgisi yok..Albüm, her an ölecekmiş gibi duran bir insanın son anlarında paylaşmak istediklerinin notalara dökülmüş haliydi sanki..Parçalar insanı farklı diyarlara götürüyordu..Eğer ilk şarkıyı insanın doğumu olarak düşünürsek son şarkıya kadar geçen süre içinde binlerce kere ölüp diriliyor ve son şarkıda ebedi huzura kavuşuyordunuz..Farewell, Dead Leaves, The Suicider, The Rain Comes Falling Down, Drown Together ve hele hele Mourn gibi baştan aşağı yok edici parçalarla doluydu albüm..

O dönemlerde metal müzikte Sentenced öncesi ve Sentenced sonrası vardı benim için...

Zamanlar değişti..Bir anda die-hard fanı olduğum Sentenced "Crimson" adında bir albüm daha çıkardı, hatta bardaktan boşanırcasına yağmur yağan bir Ekim günü İstanbul'a geldi, eskiden düğün salonu olan acayip bir mekanda birkaçyüz fanıyla buluştu..Ben de oradaydım, Almanya'dan sipariş etmiş olduğum Frozen tişörtümü gururla üzerimde taşıdım..Tarih 21 Ekim 2000 idi, karşımdaki ufacık sahnede sarı saçlı şirin bir adam duruyordu..Miika Tenkula olmalıydu bu..Grubun gitaristi, bütün o hüzünlü nağmeleri enstrümanından çıkarmayı başaran aşmış insan...

Yıllar geçti..Sentenced,"The Cold White Light" gibi fena olmayan ama eskileri aratan ve "The Funeral Album" gibi vasat bir albüm çıkarttıktan sonra dağıldığını açıkladı..O sırada Rock the Nations müzik festivali için bir kez daha ülkemize gelmişlerdi.

Miika Tenkula şişmişti...Geçen birkaç sene içinde duba gibi olmuştu..King Alcohol diyorlardı onun için...Bir yandan içiyor, bir yandan da kortizon tedavisi görüyordu..Zaten Finlandiyalıların nasıl içtiklerini belirtmeye gerek var mı?

Grubun yazdığı ölümcül ve intiharsal şarkı sözlerinden bu adam sorumluydu..Maalesef kendi ölümünden de sorumlu oldu..

Geçen gün Facebook'a girdiğimde elemanın birinin "What are you doing right now?" penceresine "R.I.P Miika Tenkula" yazmış olduğunu gördüm..Google'da arattırdım.."34 yaşındaki Finlandiyalı müzisyen evinde ölü bulundu" yazan bir sayfa çıktı. Hemen kapattım sayfayı. Fazlasını öğrenmeye ihtiyacım yoktu..

Zaten sen bu dünyada yaşamıyordun ki?