Thursday, December 31, 2015

Saturday, December 26, 2015

Wednesday, December 16, 2015

Bir Sosyalleşme Aracı Olarak Astral Seyahat



Bu ülkede astral seyahate çıkıp ŞEHİR DIŞINDA birtakım insanlarla tanışmanın peşinden koşan adam yaşıyor, biz hala yüzde 49'u 60'ı tartışıyoruz...

Friday, December 11, 2015

Paradise Lost - Fear of Impending Hell




"Never seen the light, I don't know where to escape
From that fear of impending hell"

Saturday, December 05, 2015

IMDb İstatistikleri (05.12.2015)



An itibariyle IMDb istatistiklerime baktığımda aklımdan geçenler:

- Az ama öz kara film izlemişim..
- Vasat slasher filmlerine karşıyım..
- Dram filmleri her zaman o kadar başarılı olmuyor..
- 90'lı yıllar sinemanın altın çağı olsa gerek..
- Sahi ben ne zaman o kadar dram filmi izlemişim yahu?

Saturday, November 28, 2015

Nehir Kongur



Yeğenime bazı şeyleri erken yaşta öğretiyorum..

Saturday, November 21, 2015

Üsküdar Anadolu Lisesi Hocalarımız 1994



Hatırlamalı, sevgiyle anmalı...Ümran Hoca'nın "Vatduydu?" diye bir anda lafa girişi hala kulaklarımda...Hayrettin Hoca, hazırlıkta bütün sınıfa blok flüt çaldırmıştı..(Bir süre sonra üflerken içine tükürük dolduğu için çalamadım, neyse ki kısa bir zaman sonra Megadeth'i keşfetmiştim) Mehmet Manap, densizin tekinin okulun bahçesinde futbol oynarken topa hayvan gibi vurup yandaki inşaatın 3.katına göndermesinin ardından bize "Allah belanızı versin!" diye bağırdığında önce korkmuştuk ama yoğun çabalardan sonra top inşaattan geri alındığında ve maçımıza hakemlik yaptığında ne kadar babacan bir adam olduğunu bir kere daha farketmiştik...Cevat Cücioğlu; boş sınıfa ders anlatmıştı, konuştuğundan kimse birşey anlamazdı, fantastik bir "Tamaaaam" deyişi vardı...Nurbay Aydın denince aklıma ders sırasında "Evet nerdeyiz çocuklar?" diye sorduğunda "Sınıftayız hocam" cevabını alan saftirik bir adam geliyor...Ahmet Övüç isimli şahıs hazırlıkta Türkçe dersimize girdikten sonra hala bilmediğim bir sebepten dolayı hapse atılmıştı..."Oğlum kııııı-ravatını bağla" diye durup dururken ikazda bulunan Şener Şen tipli Hüseyin Demiral'ı unutmak mümkün mü? Türkçe öğretmenliğinden müdür yardımcılığına terfi eden Servet Subaşı az korku salmamıştı bize...(Ama delikanlı adamdı) Güler yüzü ve mütavazi tavırlarıyla Dilşat Mis'i pek bir severdim...Sinirli karakteri ve kabus gibi ceza ödevleri vermesiyle hatırladığım Susanne Voigt, okulun Alman disiplinini en iyi yansıtan hocalarından biriydi, seveni olduğunu zannnetmiyorum...Ha bir de Frau Zach vardı, bilenler bilir...

Saturday, November 14, 2015

Her Malt Kalpten Gelen Bir Mesajdır



Zincir Rock Bar'ın kedileri meşhurdur ama bunun kadar samimi olanını görmemiştim daha önce...

(Sözün aslı: "Her miyav kalpten gelen bir mesajdır-Stuart McMillan"

Friday, November 06, 2015

The Little Things Vol:14 / Jim Abrahams&David Zucker Collection



Gezegenin gelmiş geçmiş en keyifli ve bir o kadar da absürd ikilisine selam olsun...

Friday, October 30, 2015

Ölü Şehir

Günün akşamının bir öncekinden farkı yoktur..Etraftaki bazı şık giyimli bay ve bayanlarla göz teması kurmaktan kaçınarak seni günde yaklaşık 8, haftada 40 saat kadar aynı ortamda bulunmak zorunda kaldığın insanlardan geçici olarak kurtaran servisin koltuğuna süzülürsün..Neden yalnız kalmak istediğine dair somut bir açıklama bulamasan da buna ihtiyacın vardır..Kafanı telefonuna gömer, kulaklıklarını takarsın..Etrafına şöyle bir baktığında servisteki herkesin aynı şeyi yaptığını görürsün..Camdan dışarıya bakarsın ve sürpriz; dışarısı gridir..Sonra hava kararmaya başlar..Uyumaya çalışmakla geçen sıkıntılı yolculuğun ardından korkunç trafikten kurtulmanın haklı sevinciyle insanlar kendilerini araçtan dışarı atar..Aylardan Eylül müdür? Yoksa Kasım mı? Aslında etraftaki herşeyin ölü gibi göründüğü gerçeğine bakılırsa kış pek uzakta değildir..Yaklaşık 4 ay kadar içine çekeceğin soğuğu ve karanlığı yakınlarda hissedersin..Kafanı yukarı kaldırırsın ve kalabalık, gürültülü şehrin ışıklarının parlak yıldızları bloke ettiğini görürsün...

Servisten indiğinde hala önceden almış olduğun yatıştırıcıların garip sarhoşluğu altındasındır..Öğleden beri bir şey yememişsindir..Kafanın içinde ”Bu dünyaya gerçekten sadece karnımızı doyurmak ve soyumuzu devam ettirmek için mi geldik?” sorusu dönüp durur..Bir ara cüzdanını ve banka hesabını kontrol etmek istersin..Her zamanki gibi yine tahmin ettiğin miktarın altında bir tutarla karşılaşacağını bilirsin..Seni biraz olsun paronayak düşüncelerden kurtaracağını umarak deniz kenarında ya da izbe bir barda bir şeyler içmeye gidersin..

Gecenin bir saati zifiri karanlık apartmanına varırsın. Birtakım kötü rüyaların ardından gecenin ortasında ağız kuruluğu ve baş ağrısıyla uyanırsın. Ağzına bir ağrı kesici atar, yatağına geri dönersin. Eğer şanslıysan yaklaşık bir saat içerisinde tekrar uyur, değilsen de içinde bulunduğun boşluğu sosyal medya saçmalıkları ya da enteresan Youtube videolarıyla doldurmaya çalışırsın..Ayağa kalktığında sahteliklerini, bencilliklerini görmemezlikten gelmek için yine yoğun çaba sarfedeceğin insanların yanına geri dönmek için hazırlanmaya başlarsın..Belki de kendine bir çeki düzen vermeli ve şikayet etmekten vazgeçmelisin..Öyle ya, aç değil açıkta değilsin, neden susup herkesi sevmeye çalışmıyorsun?

Saatler geçer; etraftaki boş konuşmalar artar, anksiyete sinsice yükselir..Odaklanmak zorundasındır..Zamanı boşvermek istersin..Çevrendeki ve kendi içindeki hemen herşeyin donmuş olduğunu göz önünde bulundurursan belki zamanın kendisi de donmuştur..Ölü şehire hoş geldin, burada karanlık ve ışık birbirinden ayırt edilemez…

Thursday, October 29, 2015

Paradise Lost - Over The Madness



Bu şarkı bittikten sonra insan bir süre başka birşey dinleyemiyor, nereden geldiğini ve hayatının nereye doğru gittiğini düşünüyor...

Friday, October 23, 2015

Gabriel Knight Sins Of The Fathers Soundtrack: Wolfgang Ritter



Bu ne klas bir oyun müziğidir...

Quantum Tarantino



- İnsanlar bana film okuluna gidip gitmediğimi sorduklarında onlara: "Hayır, filmlere gittim" diyorum (Quentin Tarantino)


Saturday, October 17, 2015

The Little Things Vol:13 / Lise 3 Karnem



Mantık dersinden 1.dönemde 5, 2.dönemdem 1 almam karakterim hakkında sağlam ipuçları veriyor...

Sunday, October 11, 2015

Hiç Yayınlanmayan Üniversite Yıllık Yazıları Part:2 / Yazdıklarım + Bonus Fotoğraflar


TO: AYŞE BİHTER ÇELİK

Bif,

Henüz birinci sınıfta, aynı ortamlarda benzer eylemlerde bulunurken yabaniliğim yüzünden doğru dürüst konuşmamıştım seninle.Sonra birbirimizi kaybettik ve zaman içinde yeniden bulduk.Sana neredeyse başımdan geçen her şeyi anlattım.Ara sıra başını şişirdiğimi düşündüm ama bunu yapmamın sebebi seni kendime yakın hissetmemdi.Ayrıca bildiğin gibi ben de seni her zaman dinlemeye hazırım (Şu S ortalarda olduğu sürece anlatacağın hikayeler bitmeyecek
gibi)

Blog yazılarında kendimden bir şeyler buldum, altlarına heyecanla yorumlar kondurdum.“Bu vapur Haydarpaşa’ya uğruyor
mu?”
, "Eminönü’den mi gitsek Karaköy’den mi?”, “Hayır, bizde kal Bihter–Nilay-“konuşmaları kafama kazındı.Teorik içerikli bayık derslerde farklı dillerde yazıştık, MSN'den sürekli 8o’ler şarkıları yolladım sana, hatta benim için özel bir klasör bile açtın.Kalp kırıklıklarımı anlattım, ısrarla bana kızlar konusunda nasıl davranmam gerektiğini söylemene rağmen sonuç benim için içler acısı oldu çünkü dinlemedim..Ama yine de tünelin ucundaki ışığı görmemi sağladın.Daha sayısız cümleler yazabilirim ama kalanları Caddebostan’da biralarımızı yudumlarken hatırlarız:)

Görüşmek üzere sevgili Bif..Beyaz Rusya’da ev partisi varmış, gül şarabını kap gel..


TO: GÜLŞAH ALİŞANOĞLU

Gülmek…Seni düşününce ilk aklıma gelen ve birlikte en çok yaptığımız şey bu kesinlikle=) (Bunu pekiştirmek için smiley kullandım gördüğün gibi) 206 denince çoğu kişinin aklına bir araba modeli gelir herhalde ama bizim için
sayısız eğlenceli (Ve bir o kadar da seviyeli) muhabbeti yaptığımız odanın adıydı.Hatta derslerde hep birilerinin "Yeter artık susun" deyip bizi uyarmasını bekledim ama henüz bunu hiç kimse yapmadı..

Sanatın hemen her dalıyla ilgilenmeni, korolarda şarkı ve türküler okumanı gıpta ederek ve hayıflanarak izledim.Oysa ki seni hevi metalci olarak görmek isterdim.Şakaydı bu tabi…Bu arada gerçekten bu kadar sanatsal, kültürel, fonksiyonel ve merkantilist faaliyetleri nasıl yürütüyorsun merak ediyorum..24 saat yetiyor mu? Yetmiyorsa OMO‘ya karşılık üç kutu eski deterjanınızdan verelim?!

Amelie deyip peygamber dememeni, ezberindeki geniş şarkı arşivini ve duyduğun her kelime üzerine anında bir şarkı söyleyebilmeni, çok eşli elemanın yaptığı yamuğu, bilgisayarınla ilgili bir sorunun olduğunda ilk önce bana gelmeni, benden aldığın ders notlarını okuyabilmek için gösterdiğin büyük çabaları hiçbir zaman unutmayacağım...

Görüşmek üzere sevgili dostum.Hayat tek bir gündür o da bugündür diyorum son olarak.Bu okul seninle daha eğlenceliydi..

Bu arada ilerde halıcılık yaparsan dükkanının ismi CARPET DIEM olmalı...


TO: NİLAY GÖNCÜ

Göncü...Seninle arkadaşlığımızın temellerinin ne zaman ve nerede atıldığını hatırlamıyorum.(Herhalde bundan kötü bir başlangıç yapamazdım) Düşündüğümde seninle ilgili çok şey hatırlıyorum: Fatih Belediyesi, Esma Hanım, anketler,Pirinç, Avon, “Birköpek için ağlanır mı?–Salak”, İtalyan Lisesi, İddaa, UEFA’dan cebimizi doldurmamız, Füsun Göncü, nişanına anlamsız bir şekilde gelmemem ve bana bu yüzden fırça atman (Bu konuda kendimi affettireceğim), Silent Hill, gerilim dolu PS2 oyunları, Gizem’e yazdığınız romantik mektup, Anfideki Hayalet… seni tanıdığım süre içinde hayatında vazgeçilmez iki insan oldu.(Çağdaş ve Bif’e el kol sallıyorum buradan) Üçüncülüğe talibim..Okul bittikten sonra da iletişim halinde olalım, her sene bir gün Ziya Gökalp’in ölüm yıldönümünde bir araya gelelim ne dersin?Görüşmek üzere sevgili ortak, sana ve Çağdaş’a mutluluklar diliyorum...

Temporaneo soluzione..


TO: ZAFER AÇIK

Selamlar.. Seni ilk önce motorlarla ve pizzalarla iç içe oluşunla tanıdık.4 yıl boyunca bunlar hayatına biçim verdi diyebiliriz sanırım (Ki öncesi de varmış)

Amerika'ya gitmenden sonra bazı çevreler tarafından "Amerikanlaştı" diye yöneltilen eleştirilere kulaklarını tıkamalısın.Bu arada Türkiye'nin Doğu-Batı çatışması çerçevesinde nerede yer aldığını ve emperyal Batı tarafından nasıl görüldüğünü etnik sosyoloji çerçevesinde tıkanıp kalmadan 1.5 saat başarıyla anlattın.4 sene göze alındığında derse en çok katılan öğrenci olarak dikkat çektin.Başından geçenleri anlatırken ilgiyle dinlettirdin insanları..

Hele daha mini minnacıkken kadın çorabı falan satmanı takdir ettik, sanırım ilerde hesap kitaptan anlayacağın o günlerden belliymiş.Bu arada "Bakırcıyım" diyen adamın meğerse bakır madeni sahibi olduğunu anlattığın hikaye çok bombaydı..

Sınıfa beklenmedik zamanlarda getirip herkesle paylaştığın muz, erik, portakal, salatalık gibi besin maddeleri sayesinde biraz olsun dengeli beslenmemi sağladın.Bu konuda da sana bir teşekkürü bir borç bilirim..

Gelecekte herşeyin gönlünce olmasını diliyorum.Ayrıca zenci mahallerinden pek geçmemeni tavsiye ediyorum..Görüşmek üzere


To: ZEYNEP DEMİRCİ

1.sınıfta Limonlu Bahçe adlı egzotik mekanda çektirdiğimiz resimlere (Hani Gülteni’nin doğum günüydü) bakıp da yılların ne kadar hızlı geçtiğine şaşmamak mümkün mü?Aynı karedeki pek çok insan artık birbiriyle görüşmüyor ama ben kendi adıma son sınıfa gelip de hala senle uzun (Ve genelde ikimizden birinin kopmasıyla sonuçlanan)sohbetler yapabildiğim için şanslı hissediyorum.Gerçekten de espri anlayışın ve güleryüzlülüğünü her zaman takdir etmişimdir.Yaptığım iğrenç esprilere bile gülümsedin beni kırmamak için..

Bunun yanında son dönemlerde sürekli ısıtılıp önümüze konan pilava benzeyen garip kavramlar üzerine birçok geyik yaptık."Kitle kültürü", "Batı yayılmacılığı", "Düzenin nimetleri" derken yolun sonuna yaklaştık.Nasıl Batı’nın Doğu sömürüsü tarihte hiçbir zaman bitmediyse bizim de arkadaşlığımız zaman içinde hiç erimez
umarım.Öyle "tarihin sonu", "ideolojilerin sonu" gibi fikirleri ortaya atıp benden kurtulamazsın..

Bu arada damak zevkini ve sınıfa beklenmedik zamanlarda getirdiğin meyve ve zerzevatları asla unutmayacağım.Bir de Eminönü civarında balık ekmek satan teknelere fazla yaklaşmamanı öneriyorum..

Sana mutlu bir gelecek diliyorum.Bir Commodore’cu bir Commodore’cuyu asla unutmaz..Sen de beni unutma!


BONUS: O yıllara ait birkaç resim





Wednesday, October 07, 2015

Pénélope Bagieu - Exquisite Corpse


Harika çizimler, ilgi çekici hikaye, hayatın içinden kesitler...Bir çırpıda okudum...

Saturday, October 03, 2015

İzmir Macerası (23-27.09.2015)

(BY AYSU ÖZBABACAN)


İzmir macerası

23.09.2015 gecesi İst. Kadiköy'den (otobüs için) servisle yola çıktık. (Oguzhan, Olgay , Serhat) Otobüse vardığımızda dakka bir gol bir otobüste önümde duran ekranı yerinden çıkardım. Yolculuk boyunca Olgay'la lak lak yapıp uyuma adına gözümüzü kırpmadık. Otelimize yerleşirken otelle ilgili içimizden geçen: Bu otel bizi yemese bari oldu. Nitekim de yiyordu az kalsın.

Otele eşyaları bırakıp boyoz yemeye gittik. Dostlar Fırını Alsancak'ta en iyi boyoz mekanı ünvanını hak ediyor bence de. Otele geri dönüş ve dinlenme. Uyanınca farkettim ki oda cidden felaket. Özellikle banyo tam kabus.

Akşamüstü midye yemeye gittik. Midyelim muhteşem özellikle hepimizin favori yemeği sahanda midye oldu. Fiyatlar uygun, bira var, midye çeşitleri de bol. Mekanın İstanbul'da açılma ihtimali mevcutmuş.

Sonrasında klasik içmeye gidelim oldu. Önce Sardunya Bar'a gittik. Grolsh şişe 11.50 tl görünce dumur oldum. Mekan güzeldi, fiyatlar uygun. Bayram için de birer shot ikram ettiler. Love Letter Hobbit oynadık. Olgay bey ağlaya ağlaya kazandı oyunu. Sonra Borsa Pub'a geçtik. (3 sene önce kuzenim götürmüştü değişmemiş pek) . Konsepti: Belirli fiyatta başlıyor içkiler talep arttıkça fiyat da artıyor. Dezavantajı: Fazla çeşit yok. Ekrandan takip ediyorsun fiyatları. Bol bol tekila shot içtik 5 liraya. Bir de bullshit beer diye bir şey var (bira cin cola) onu denedik. Benim dışımda beğenen olmadı. Colalı bira nasıl olur diye burun kıvırarak sipariş vermiştim ama dozajını iyi ayarlamışlar tadı güzeldi. Shot bardağı arakladım boğalı. (Shot bardağının akıbeti iyi olmadı arkamdan beddua etmişler herhalde)

2. Gün uyanıp otelde kahvaltı ettik. Otelin müşteri popülasyonu da bir değişik. Bölgede suriyeliler, otelde çinli aile, çek anne kız, biz fln. Kahvaltıda yiyecek var da peynirlerin tadı rezalet. Nescafe nedense lobide, çok seçenekli değil. (Basmahane bölgesi otelin bulunduğu yer. 3 sene önce böyle değildi)
Otelin sokağında eskici tezgahları açılıyor. Ayyakkabılar falan vardı acaba camilerden ya da kapı önlerinden mi çaldılar diye düşünmedim değil.

Karşıyaka'ya geçtik kahvaltıdan sonra. Nargile içtik içinde limon portakal parçacıkları sanırım İzmir'de en güzel nargile yapan yeri bulmuş olabiliriz. Taç Nargile Cafe. "Gıybet nerd" terimini kattık (Olgay'ın buluşu) literatüre. Geçmişe gittik ne zaman neler peeeey diye. Akşama doğru döndük otele.

Kapı sesleri insan bağrışmaları eşliğinde uyuyoruz. Beni pek etkilemiyor uykum derin. Ama akşamüstü prizin patlama sesine uyandım noluyoruz diye. (Benim şarj aleti bozuk dedim gitti telefon ama patlayan Olgay'ınkiymiş.) Sonra yanık kokusu gelince Ben panik halde "Olgay yanıyoruz" dedim. (İzmirdeki sloganımızı da ilan etmiş oldum) Yok yanmadık ama odadaki prizler devredışı kaldı.

Buradan sonrası tam bir DnD quest. Bornovaya yakın ünlü kokoreççi varmış oraya gideceğiz. Sanayi bölgesinde indik. (Güvenlik de bayram haftası her yer boş dedi).Neyse çok uzak değil yürürüz dedik. Bölge Dudullu Sanayiyi andırıyor. Yanmış arabaların fotolarını çekiyordum ben saf saf önde Olgayla Oğuzhan napıon sen ardarda yakmışlar tekin değil burası sen ver makinayı yürümeye devam et dediler.



Quest: Find the place and loot the room (kokereççiyi bul karnını doyur)

Rangers: Oğuzhan Dağ, Olgay Ertez (Öndeki keşif ekibi)

Companian: Husky (Bize dahil olup yol gösterdi)

Sorcerer/illisionist: Aysu Özbabacan

Paladin: Serhat Konğur

Ekip bu

Etraftaki duvar yazıları takdire şayan. (Uyarı nitliğinde) Yolda normalde en panik karakter olan ben en sakiniydim grubun. Serhatla arkadan giderken goy goy yapıyoruz.

Sonuç: Quest Failed..

Baktık mekan kapalı. Bornova'ya gelmişken Oğuzhanla Serhat'ın arkadışını aradık. Sherwood'a geçtik. O da gruba dahil oldu bu arada Sherwood'da canlı müzik nasıl bilmem ama fiyatlar pahalı ayrıca Black Russian yapmayı bilmiyorlar. Meknın dekoru dışında hiçbirşeyini beğenmedim.

Sonrasında Alsancak'a geçtik tekrardan sokakları gezerken sessiz sevimli kafelerin bulunduğu bir sokağa denk geldik. Sahibi çok cana yakın yazlık mahalle kafesi samimi neşeli. Biranın yanında turşusu süper.





Sonra başka bir grup arkadaşla karşılaşıp kokoreç midyeye abandık. Karaoke denince ben kendimi kaybettim grup arkadaşlarım da beni kırmayınca toptan karaokeye gittik. Çooook eğlendim. Şarkı dans shotlar. Ardından sahil ve nargile cafe.



Olgay'ın odaya döndüğünde yaşadığı macera ayrı. Biz otele döndüğümüzde oda numaram değiştiği söylendi dedim prizdeki sorundandır herhalde.

Sabah işin aslını öğrendim odada fare varmış. Poşetin içinde bisküviler vardı ona dadanmış. Bir de benim yatağın altındaymış. Arada shot bardağı da güme gitti poşetin içinde.

Sertaç'ın (Oğuzhanların arkadaşı) evine geçtik otel çıkışı. Orada da vukuat bitmedi çocuğun ampülünü patlattım.



Özetle çok güzel tatil oldu benim için. Bir kez daha tekrarlıyorum en güzel tatil arkadaşlarla gidilen tatil.





Friday, October 02, 2015

Alternatif Keyifler No:1



Deniz manzarası eşliğinde çimenlere yayılarak emektar MP çalardan Arcturus dinleme keyfi..

Tuesday, September 15, 2015

True Romance



Gelmiş geçmiş en underrated filmlerden biri olsa gerek..

Saturday, August 29, 2015

Arpa Suyu Sokağı



İstanbul'un sevdiğimiz sokaklarındandır..

Saturday, August 22, 2015

Friday, August 14, 2015

National Lampoon's Animal House (1978)


National Lampoon's Animal House; 1982 yılında henüz 33 yaşında bu dünyadan göçüp giden stand up komedyeni John Belushi'nin efsanevi The Blues Brothers'dan sonra kanımca en başarılığı oyunculuğunu sergilediği 1978 yapımı filmdir. John Landis tarafından yönetilen film, okudukları Faber Koleji'nin dekanıyla sürekli bir sürtüşme halinde olan uyumsuz öğrencilerden kurulu bir derneğin hikayesini anlatır. Senaryosunu Amerika'da 1970-1998 yıllları arasında faaliyet göstermiş olan mizah dergisi National Lampoon'da yayınlanmış hikayelerden almıştır. John Belushi, o tarihe kadar Saturday Night Live televizyon şovunda adını duyurmuş ve henüz hiçbir filmde rol almamış bir oyuncudur. Bluto rolünde oynadığı hemen her sahnede izleyiciyi gülmekten kırır geçirir. Kevin Bacon, Tom Hulce ve Karen Allen gibi oyuncuların kariyerlerindeki ilk filmlerinden biri olan Animal House'da usta oyuncu Donald Sutherland de küçük bir rol almıştır. Film, 1977 yapımı The Kentucky Fried Movie ile beraber seyirciyi tuvalet şakaları, çıplaklık gibi tartışmalı konularla şok etmeyi amaçlayan Gross Out komedi türünün öncülerindir. Amerikan Film Enstitüsü (AFI)'nin gelmiş geçmiş en komik 100 film ve Empire dergisinin 2008 yılında yayınladığı en iyi 500 film listesinde yer almaktadır. National Lampoon's Animal House, American Pie gibi yakın tarihin gençlik filmlerine yol göstermiş bir klasiktir..İzlendikçe daha fazla izlenesi gelir. Gönülden tavsiye edilir.. Son olarak: "Was it over when the Germans bombed Pearl Harbor?"

Friday, July 31, 2015

The Sisters of Mercy - 1959



...Do you feel like nineteen fifty-nine?

Friday, July 17, 2015

Hiç Yayınlanmayan Üniversite Yıllık Yazıları Part:1 / Bana Yazılanlar

2006 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden mezun olmak üzereyken bölümdeki karakterlerden birisi "Bizim de yıllığımız olsun" diye ısrar etmişti. Yazılar yazıldı, fotoğraflar çekildi. Ancak adam başı 30 TL civarı (O zamanlar fena miktar değildi) para verip basılmasını umduğumuz yıllık, matbaacı abinin işleri savsaklaması nedeniyle hiçbir zaman gün yüzü görmedi. İşin en saçma tarafı ise aradan birkaç sene geçtikten sonra yıllığı matbaaya veren vatandaşa "Ne oldu bizim yıllık?" diye sorduğumuzda ilgili kişinin "Merak etmeyin, matbaacının işleri yoğun bu ara, ama kesin basılacak" şeklinde cevaplar vermesiydi...2015 yılına geldiğimizde söz konusu yıllık hala basılmadı, ama geçenlerde konusu açılınca üniversitedeki en klas arkadaşlarımdan Gülşah bana yazıları PDF formatında iletti. Önce bana yazılanları burada paylaşmak istedim. Arkadaşlarıma yazdıklarımı da yayınlarım yakında muhtemelen. Bu arada amma Commodore'cuymuşum be...


SERHAT KONGUR
0310020002


Ortak:) Ya ben sana ne yazayım ki şimdi? Yani balık hafızam hiçbir şeyi akılda
tutamasa da seninle ilgili hatırladıklarım buna rağmen birkaç sayfa sürer
herhalde. Neyse bir nefes alıp baştan başlayalım bakalım.
Gene paraya sıkıştığımız bir dönemdi herhalde:P Baktım biz
çatır çatır iddaa oynuyoruz. İşte böyle tanıştık seninle,biraz geç
oldu ama bir dönem paraya para demedik hani. Sonra da şans döndü işte kıramadık şeytanın
bacağını. Para kazanmayı unuttuğumuz yıllardı ve o zaman anladım
bizi arkadaş yapanın para olmadığını:P Öyle ya yoksa kim dinlerdi
benim playstation ve bilgisayar oyunlarındaki hiç de eğlenceli
olmayan stratejilerimi. Ya da ben dinler miydim acaba senin kader
yoksunu kız hikayelerini.
Tanıdıkça anladım aslında o kaba saba (!!) görüntünün arkasında ne
kadar ince ve iyi bir ruh olduğunu. Gördüm ki bizi bağlayan şey bu.
Üniversite dediğimde Batı’nın Doğu’yu şiddet çerçevesinde yutmaya
çalışıp dünya egemenliğini eline geçirme çabasını, hep beraber para
uğruna Fatih halkına atıp tuttuğumuzu, en önemlisi de saykoyu nasıl 5
dakkada çözüp sana fark attığımı hatırlayacağım. Hayatımın hiçbir
döneminde böyle bir arkadaşlık çerçevesini (:P) asla
oluşturamayacağımı da unutmayacağım tabi. Ama bunlar boş
laflar, orası bir gerçek. Asıl önemli gerçek biz zaten okuldan sonra da
görüşeceğiz. Tabi sen bizi satmazsan:P
Hadi eyvallah

NİLAY


Sıkılgan tavrının ardında kocaman bir yüreğin var. Seni tanıdığım
için şanslı sayılırım çünkü hem iyi vakit geçirmek hem de bir şeyler
paylaşmak için değişilmezsin. Bir çok sıkıntılı anımda dinledin beni ve
herkese anlatılmayacak şeylerimi paylaştım seninle. Daha değişik,can
alıcı şeyler yazmak istiyorum ama yazık ki kalemim kötü, ama aslında
senin için böyle şeyler hissediyorum. Bilmem anlatabildim
mi. Caddebostan’da,bloqlarda görüşürüz.Arkadaşlığın için
teşekkürler...

BİHTER


Efsanevi Commodore 64 ortağım benim:) Benim de Commodore 64
çocuğu olduğumu öğrendiğinde verdiğin tepki adeta bir hazine
bulmuş gibiydi:) Hele içkiye endekslenmiş bir gecede benim radikallik
yaparak sadece cafe crown içmem çok sinir bozucuydu:P Ve
“klavyeme içki dökeni bulursam...”iletisi...Doğu-Batı çatışmasının
msn konuşmalarımızı şekillendirdiği tek insandır o. Sisteme dahil
olmak için şiddetin tek geçerli yol olduğu inancına sahip gençler
olarak kendi sosyolojimizi kurma çabasında beni yüreklendirip, her
türlü belediye araştırmalarında kaçamak yapsan da yardımcı olduğun
için sana teşekkürü bir borç bilirim:)) Giydiğin siyah tişörtlerle
metalcilik aşkına sahip ve buna gerçekten inanıp benimseyen ve
kendi alanında her türlü müzik dergilerini yakından takip eden nadir
insanlardansın. Arada sırada derse kapıyı aniden açıp sınıftaki herkesi
korkutarak girse de içinde saflıktan başka bir şey taşımadığına
inandığım, çok sevdiğim dostumdur o. Umarım her zaman seni hak
edenlerle mutlu ve istediğin gibi bir hayata sahip
olursun. Dostluğumuzun kalıcı olması ve ileride kendi sosyolojimizi
kurmak dileğiyle:)

ZEYNEP DEMİRCİ


Dostum; Seviniyor muyum,üzülüyor muyum bilemedim ben. Ama
yok ya her zaman olan şey oluyor yine. Sona yaklaştıkça basıyor
hüzün ister istemez. Dönüp geriye bakıyorum, kesinlikle daha iyi
değerlendirebilirdik, ”süper geçti” diyebileceğimiz yıllar yapabilirdik
geçmiş olanları. Ama demek değil ki illa okul koridorlarında olmak
lazım, genciz hala:) Hala bilebiliriz zamanın değerini, gelecek olan
zamanın... Şu geçen dört seneden, geleceğime götüreceğimi
düşündüğüm sıkı bir dostsun sen. Zamanın sahteliklerinden uzak
ender insanlardan birisin rastladığım...özellikle hemcinslerin
arasında:) İnanıyorum, biliyorum ki; gerçek
oluşun, insaniyetin, bozulmayacak kadar, diğerlerinin de bozma
teşebbüslerine karşı koyacak kadar sağlam; değerlisin bu yüzden. Herkes
anlayamaz, farkına varamaz bu tip şeylerin, boşver:) Belki de
önemsemeyen insanlar onlar. Ama sen onlara inat olduğun gibi kal,böyle
kal...
Giderayak eşsiz misafirperverliğini de gördük, çok da güzel
oldu; klavyeye de olan oldu,ama ben yapmadım:) Bundan sonra da
değerlendirelim fırsatları, hayat bizi rahat bırakırsa, çeşit çeşit
içeceklerle (!):)
Anlatamadım seni hakkıyla; diğerleri de bilmeli oysa ki senin gibi bir
insanı. Ama olsun sen bil yeter düşündüklerimi hakkında. Hadi yeter
şimdilik, Moda’da görüşürüz...:)

GÜLŞAH


Sevgili teknoloji meleğim Serhat:)) Şu Msn’de sen olmasan,benim gibi
bir teknoloji cahili ne hallere düşerdi düşünemiyorum bile! Her başım
sıkıştığında Serhaaaaat diye bi giriş yapıp başını şişirdiğimi biliyorum. Bu
kadarla kalsa iyi, bir de üstelik her sınavdan önce “Serhaat notlarından
fotokopi çektirelim mi” diye yanına koşan biz tembelleri hiç geri
çevirmedin. Ne diyeyim pek temiz kalpli, yardımsever bir
arkadaşımızsın. Her şey için sağol,umarım hayatta ne istersen
olur.

PINAR



Rock n’ Roll adına seni selamlıyorum:) Merhabalar arkadaşım. Bak işte
geldik gidiyoruz. Ne kadar hızlı geçti değil mi. Ama inşallah okul sonrasında
da görüşeceğiz. İnan senin bizi şaşırtan ve sonra da güldüren ani
çıkışlarını çok özleyeceğim. Kendi gibi olan ve kimsenin ne düşündüğünü
umursamayan hayatımda gördüğüm nadir insanlardansın. Bu saflığını ve
temiz kalbini inşallah hiç kaybetmezsin. Eğer bir gün bir yerde Commodore
64 görürsem hemen sen aklıma geleceksin ve sana hediye etmek için o
muazzam teknolojiyi alacağım. Antika oldu artık biliyorsun. Sana tüm
hayatın boyunca başını döndürecek başarılar diliyorum.
Sevgilerimle

ZAFER

Friday, July 10, 2015

Celtic Frost- Obscured



Somewhere inside.
It's still obscured.
Darkness reflects.
Stronger than fear.
I seize control to inhale this final day.
I shut my mind but I'm falling anyway.

No, no, no, no
And I think that I'm all alone.
I can feel the rain pull me down again.
No, no, no, no
And I know that I have no home.
I can feel the pain take a hold again.

Monday, July 06, 2015

Hayko - Taverna Müzik LP

Ön yüz:



Bu da arka yüz:



Ne acayip plaklar basılmış bu ülkede zamanında...

Wednesday, June 24, 2015

Burzum Playstation Salonu



"Varg abi 2 kol daha versene, multi yapıcaz"

Wednesday, June 10, 2015

Efsane Oyunlar - 4 / Duke Nukem: Manhattan Project (Sunstorm Interactive-2002)


Duke Nukem Forever, çıkışının yılan hikayesine dönmesiyle hatırlanır..İlk defa 1997 yılında çıkacağı duyurulan oyun ancak 2011'de piyasaya sürülmüştü.Duke Nukem: Manhattan Project, Duke Nukem Forever'ın bu uzun süren hazırlanma aşamasında üretilen Duke Nukem serisinin yan oyunlarından biriydi.Sunstorm Interactive tarafından 2002 yılında PC platformu için geliştirilmiş, 2010 yılında XBOX versiyonu yayınlanmış, Steam üzerinden 2013 yılında satışa sunulmuştur.

Oyunda Mech Morphix adında deli bir bilim adamının radyoaktif bir maddeyle canlıları ölümcül dev canavarlara dönüştürerek kontrolü altına aldığı New York'taki Manhattan adasını kurtarmaya çalışıyorduk.Yönettiğimiz karakter Duke, başkalaşım geçirmiş timsahlar, dev hamamböcekleri, domuz görünümündeki polisler gibi ilginç düşmanlarla savaşmak zorunda kalıyordu..Bölümlerde New York City şehrinin tanınmış yerlerini görebiliyorduk.

Levellerin 3 boyutlu tasarlandığı oyunda kamera da 3 boyutlu hareket ediyor, ancak yönettiğimiz karakterin hareketleri 2 yönle sınırlandırılıyordu.3 boyutlu kameranın yardımıyla düşmanların bulundukları yerlere zoom yapabiliyorduk.Kahramanımız Duke; eğilebiliyor, koşabiliyor, zıplayabiliyor ve kayarak tekme atabiliyordu.Toplam 24 bölümden oluşan oyunun her levelinde üzerinde bomba düzeneği olan kadınları ve sıradaki bölüme geçebilmek için gereken elektronik kartları bulmak zorundaydık..

Duke Nukem: Manhattan Project, çıktığı dönemde eski mektep platform oyunlarını özleyenlere ilaç gibi gelmişti.Güzel grafikleri, kolay kontrolleri ve yine dünyayı kurtarmaya çalışan narsist Duke'nun komik sözleri ile hatırladığım oyunu 2005 yazında 1 hafta boyunca aralıksız oynayıp bitirdiğimi hatırlıyorum..