Thursday, February 23, 2012

İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler



David Foster Wallace’ın okuduğum ilk kitabı.Hayatı boyunca direndiği depresyonla mücadelesini 2008 yılında intihar ederek sonlandırmış talihsiz bir yazar.Kısa hikayelerden oluşan bu kitabında bize hiperaktif biçimde çalışan aklından çıkan karmaşık ancak ironi yüklü cümleleri ile yaşadığımız çağın insanlarına ve sıradan gündelik hayatımıza ait bir takım rahatsız edici detayları sunuyor.Üzerinde fazla durulmayan, kanıksanmış olarak kabul edilen bazı iğrenç insan davranışlarına atıfta bulunuyor..Kitabın bazı bölümlerinde de kendi karanlık kişiliğini yansıtan karamsar ve sorgulayıcı öykülere yer veriyor…Aşağıda kitapta yer alan kısa hikayelerden birine yer vereceğim.Dünyanın ne kadar fırsatçı insanlarla dolu olduğuna, erkek milletinin bazen ne kadar iğrenç olabileceğine dair yaşanmış bir hikaye..


KISA GÖRÜŞMELER NO: 3
TRENTON,NEW JERSEY (KULAK MİSAFİRLİĞİ)



R-: “Yani ben yine son inen oldum,her zamanki gibi işte.”

A-: “Evet, bekle,koltuğunda gevşe, son inen sen ol, herkes hemen her seferinde durur durmaz koridora yığılmak zorunda diye çantaların elinde,sırılsıklam tere bulanmış bir halde orada beş dakika dikiliyorsun ayakta, sırf-“

R-: “Bekle biraz, sonunda körükten çıkıyor ve şu çıkış kapılarının oradaki karşılama alanına geliyorum, her zamanki gibi taksiye bineceğim diye düşünerek-“

A-: ”Aslında üzücü oluyor bu ani müşteri ziyaretleri, çıkış kapısındaki yolcu karşılama alanında herkesin bekleyeni olduğunu ve çığlıklar eşliğinde kucaklandıklarını ve limuzin şoförlerinin ellerinde senin ismin yazılı olmayan kağıtlar-“

R-: ”Bir saniyeliğine kapa çeneni de şunu dinle, çünkü bir baktım ki dışarı çıktığım zaman kimseler kalmamış.”

A-: ”O vakte kadar oradakilerin çoğu dağılmış oluyor yani, onu diyorsun.”

R-: ”Bir tek kenarda bir kız var, kordonun öteki yanında kalmış, yolcu körüğünün içine bakıyor, sonra dışarı çıktığım sırada ona baktığımı görünce gözlerimiz buluşuyor falan işte, ondan başka kimse yok orada ve ne yapıyor, kalkıp ağlayarak dizlerinin üzerine çöküyor, iki gözü iki çeşme döşemeyi dövüyor ve hep ucuz malzeme aldıkları için düşük kalite zamk birden atıyor ve döşeme hemen yerinden sökülerek onların çeyrek milyonluk masraflarını üç katına çıkarıyor ki eminim sana bunu söylememe gerek bile yok ve o öyle iki büklüm olmuş halde malzemeyi tırnaklar ve bağırıp çağırırken eğilmiş, hani birazdan göğüslerini göreceksin.İki gözü iki çeşme, iyice kendinden geçmiş durumda.”

A-: “Dayton’a yaptığınız bu boktan, ani müşteri ziyareti için neşeli bir karşılama, buyurun sizi karşılamaktan mem-“

R-: “Hayır ama hikaye tahmin edeceğin gibi yanına gidip de iyi misin, bir sorun mu var falan dediğim ve emin ol o daracık küçük tişörtün, paltosunun altına giydiği streç tişörtün, Aerobik kıyafeti gibi olanlardan hani işte, onun altında acayip güzel göğüsler olduğuna yakından şahit olduktan sonra başlıyor, o böyle yerlere kapanmış, kendini yumruklar gibi iki büklüm olmuş, sevdiği bir herif falan varmış onu anlatıyor ve herif bunu çok sevdiğini söylemiş ama tanışıp da ateşli bir aşka düştükleri sırada biriyle nişanlıymış meğer ama sonra oradan oraya sürüklenip durmuşlar ve ben de durmuş bu karıyı dinliyorum ama sonunda diyor, sonunda herif kararını vermiş ve sonunda bu dolgun göğüslü karıya körkütük aşık olduğunu ve Tulsa’daki kıza gidip olan biteni anlatacağını ve Tulsa’yla işini bitirip göğüsleriyle histeri krizi geçiren ve hayatta her şeyden çok bu herifi seven ve onunla “ruhlarının” kaynaştığına inanan ve tüm o teraneler işte, bir sürü pisliğin peşinde koşturduktan sonra sonunda güvenip sevebileceğine ve palavralarla kalplerle falan “ruhlarını” kaynaştıracaklarına inanan bu kıza kendini teslim edip bağlanacağını söylemiş herif-“

A-: “Ve falan filan feşmekan.”

R-: “Falan filan diyerek herif Tulsa’ya uçuyor eski kızla nişanı bozmak ve sonra da geri gelip onu Kleenex ve göğüsleriyle Dayton’da havaalanı kapısında iki gözü iki çeşme hüngür hüngür ağlayarak bekleyen bu kıza dönmek için.”

A-: “Ah, sanki anlamadık ne olacağını.”

R-: ”Siktir ya, herif elini kalbine koymuş işte ve döneceğine yemin etmiş, bilmem kaç uçuş numaralı uçakla döneceğini, saatini falan söylemiş ve kız da göğüslerini kapıp onu karşılamaya geleceğini söylemiş, bütün arkadaşlarına artık cidden aşık olduğunu ve herifin ilişkisini bitirip hemen ona koşacağını anlatmış ve döndüğü zaman kalsın diye ortalığı temizlemiş ve saçlarını yaptırmış, spreylerle falan kocaman yapmış saçını, üzerine parfüm sıkmış,hem de her yerine anlarsın ya, yani bildiğin hikaye, hazırlığı yapmış ve en güzel pembe kotunu giymiş, söylemiş miydim, pembe kotla yüksek topuklular vardı üzerinde hani dünyanın bütün dillerinde s.k beni s.k beni diye bağıran-“

A-: “ He he.”

R-: “Tam da bu sırada, hani şu USAir çıkış kapısının oradaki küçük kahvecideyiz, hani iki dolarlık bok gibi kahve alıp sandalye mandalye vermedikleri için elinde numune dosyası ve çantanla masaların başına dikilmek zorunda kaldığın ve çantanı falan yerdeki halıya bile değil harçları çoktan dökülmeye başlamış ucuz taşların üzerine koymak zorunda kaldığın o boktan kahvecilerden birinde ve ona kağıt mendil verip duruyorum ve bir yandan da arabayı nasıl elektrik süpürgesiyle süpürdüğünü ve hatta dikiz aynasında asılı duran parfümü bile değiştirdiğini ve bu sözde güven verici herifin boktan anası üzerine yemin ederek geleceğini söylediği uçuşa yetişmek üzere havaalanına koşturduğunu dinliyorum.”

A-: “Herif harbiden götün tekiymiş.”

R-: “Kes sesini, kız havaalanına koştururken herifin onu aradığını, hem de tam parfümün son damlasını orasına burasına sıkıp saçını dört bir yandan spreylerken aradığını söyledi, telefonu açmış ve karşısına bu herif çıkmış ve hatta parazit olduğunu ve havadayken aradığını,romantik bir şekilde onu uçuş sırasında aramak istediğini, uçaktayken hani o önündeki koltuğun arkasından çıkarıp kartını içine takarak kullandığın o uçuş telefonundan aramasının romantik olduğunu söylemiş ve telefonla-“

A-: “O şeylerle konuşmanın dakikada altı dolar olması tam bir soygun, bir de üzerinden geçtiğin eyaletin vergileri falan binince iki katına çıkıyor, hele haritadaki kesişmeler yüzünden-“

R-: “Ama asıl olay bu değil, yani eğer dinlemek istiyorsan asıl olay bu kızın oraya erken gidip çıkıştaki karşılama kapısında aşk ve bağlılık teranelerinden uçmuş bir halde ve hafif hafif gözleri dolarak güven içinde beklemeye başlaması ve neşeyle orada dikilip zavallı bir budala gibi güven saçarak dururken sonunda uçağın inmesi, herkesin sürü halinde büyük bir telaşla yolcu körüğünden çıkıp gelmesi ama adamın ilk sürünün içinde olmaması ve ikinci sürüde de olmaması ve çıkanlar sanki bir bok varmış gibi dışarıda deli deli küçük sürülerle dışarı savrulduğu sırada-“

A-: “Tanrım o körüklerde harcadığım vaktin haddi hesabı yok desem şim-“

R-: “İşte diyor ki, zavallı bir budala gibi inancı bir an bir damla olsun tükenmeden bütün o kucaklaşmaların arasında herkesin birileriyle buluşup bagaj teslim bölümüne gittiği sırada o,plastik kordonun öteki yanına,kestane renkli örme kordonun öteki yanına bakıp durmuş ve her seferinde bu herifin bir sonraki grupla birlikte çıkıp gelmesini beklemiş, sonraki,sonraki diye diye bekleyip durmuş.”

A-: “Zavallı küçük aptal.”

R-: “İşte sonra her zamanki gibi en son ben çıktım,hepsi birbirine benzeyen bavullarını,beni nedense hep sinir eden o bavullarını çekerek yürüyen uçuş ekibinden başka kimse yoktu arkamda ve işte beni de sonuncu olarak görünce-“

A-: “Yani demek senin yüzünden bağırıp kendini yerlere atmamış, sadece en son sen çıktın ve sen de bu dallama değilsin diye yapıyormuş öyle.Piç herif o telefonu uydurmuş bile olabilir, saç kurutma makinesini çalıştırırsan tam da öyle bir parazit yapar-“

R-: “Diyorum ya böylesini görmemişsindir hiç, hani kalbi kırılmış falan filan deyip geçersin ya, işte burada bu laf cuk oturuyordu, eliyle kafasını dövüp duruyor, nasıl böyle aptallık ettim diye diye ve güçlükle,acayip nefesler alıyor, sallanıyor, masayı dövüp duruyor, yere düşmesin diye kahveyi alıyorsun masadan ikide bir ve erkeklerin pislik olduğunu haykırıp duruyor, onlara güvenmemek gerektiğini söylemişti arkadaşlarım bana diyor, ama sonunda tanışmıştım güvenip kendimi teslim edebileceğim biriyle, kendimi bırakıp doğru şeyi yapabileceğim biri, meğer onlar haklıymış, kız budalanın tekiymiş, erkekler pislikmiş.”

A-: “Erkekler genellikle pisliktir, haklısın.he he.”

R-: “Ben de öyle, orada duruyorum elimde kahveyle, hem de saat çok geç ve kafeinsiz bile değil, kulak veriyorum ona, ilgi gösteriyorum, söylemem lazım, kalbim de boş değil sanki bu kalbi kırık kıza karşı.Yemin ederim sana, bu koca memeli kızdaki kadar büyük bir kalp kırıklığı görmemişsindir, sonra ona haklı olduğunu, herifin tam bir pislik olduğunu ve onu hak etmediğini söylemeye başlıyorum, haklı olduğunu, erkeklerin çoğunun pislik olduğuna yürekten hak verdiğimi falan.”

A-: “He he.Peki sonra ne oldu?”

R-: “He he.”

A-: “He he he.”

R-: “Soruyor musun?”

A-: “Seni piç kurusu.Dallama.”

R-: “Yani bilirsin bu işleri, geldi mi kaçmaz.”

A-: “Seni dallama.”

R-: “Kaçmaz.”

Saturday, February 18, 2012

Lord Vicar - Endless November

Bu aralar fena halde sardı beni bu parça..Ruhumu dinlendiriyor.



Sunday, February 12, 2012

HAVALI TÜFEKLE Takas Olan Metal Albümleri

Eşine benzerine rastlanmayacak sahibinden.com ilanlarından biri olmuş..İlan başlığı bile adamı dumura uğratmaya yeter ama özellikle ikinci resimdeki yazım şekline ve albüm fiyatlarına dikkat çekerim...




Friday, February 10, 2012

Arşivi Karıştırdım - Part 5 : Albert Einstein'ın Sorusu

Einstein'ın bu kafa karıştırıcı zeka oyunu ile yıllar önce bir dergide karşılaşmıştım..İlk denememde doğru sonuca ulaşmış olmama rağmen oldukça zorlanmıştım.Zor olmakla beraber çözmesi son derece zevkli bir soru..Biraz beyin hücrelerimizi çalıştıralım bakalım..


Hikaye şöyle: Bir İngiliz, bir İsveçli, bir Norveçli, bir Alman ve bir Danimarkalı, birbirlerine komşu olan 5 ayrı evde oturuyorlar.(Ancak kimin hangi evde oturduğu bilinmiyor).Oturdukları evlerin renkleri birbirinden farklı: Kırmızı, Beyaz, Yeşil, Sarı, Mavi.Bu 5 kişinin her birinin Köpek, Kuş, At, Kedi ve Balık olmak üzere bir hayvan beslediği biliniyor ama kimin hangi hayvanı beslediği bilinmiyor..Bu kişilerin hepsi Çay, Kahve, Su, Bira ve Süt olmak üzere farklı içecekler içiyorlar ancak kimin ne içtiği şu aşamada muamma..Ve son olarak bu 5 kişinin içtiği sigaraların markaları birbirinden farklı: Pall Mall, Dunhill, Blend, Blue Master ve Prince

Einstein bize aşağıdaki bilgileri veriyor:


1 - İngiliz kırmızı evde oturuyor
2 - İsveçli köpek besliyor
3 - Danimarkalı çay içiyor
4 - Beyaz evin solunda yeşil ev var
5 - Yeşil evin sahibi kahve içiyor
6 - Kuş besleyen kişi Pall Mall sigarası içiyor
7 - Sarı evde oturan Dunhill sigarası içiyor
8 - Ortada oturan kişi süt içiyor
9 - Norveçli ilk evde oturuyor
10 - Kedi besleyen kişinin yanındaki kişi Blend sigarası içiyor
11 - Dunhill sigarası içenin yanındaki at besliyor
12 - Blue Master sigarası içen bira da içiyor
13 - Alman Prince sigarası içiyor
14 - Mavi evin yanında oturan kişi Norveçli
15 - Su içen kişinin yanındaki Blend sigarası içiyor


Bu yukarıdaki önermelerin hepsinin doğru olduğu bilindiğine göre Albert Einstein'ın sorusu geliyor:

- Balığı kim besliyor?

Wednesday, February 08, 2012

Arşivi Karıştırdım - Part 4 : Müstahak

Kasım 2002'de AKP tek başına iktidar olduğunda Hürriyet yazarları Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun'un kaleme aldıkları yazılar...Aradan geçen zaman içinde hala korkmadan hükümet karşıtı birşeyler yazabilen ender yazarlardan ikisi bu adamlar.Bekir Coşkun'un yazısında belirttiği gibi; bu parti, daha seçim sabahından itibaren kendisine yalakalık yapmaya başlayan insanların sayesinde buralara kadar geldi..Tabi bir de düşünmekten yoksun, uyutulduğunun farkında olmayan, tepki vermekten aciz, aklı din korkusu ile köreltilmiş şuursuz insanların oyları ile..Üzülüyorum..Bazen 2000'li yıllarda olmamıza rağmen kapkaranlık, çağdaşlıktan uzak, şiddet ve kaos dolu bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum.Zaten baktığımda insanlarımızın çoğu modernleşme ihtiyacı duymuyor, çağdışı saçma geleneklerine bağlı kalmayı tercih ediyorlar.Müslümanlığın en önemli faziletlerinden biri ahlak olmasına rağmen konu para olduğunda müslüman diye geçinen insanların her türlü ahlaksız eylemi gerçekleştirdiğine şahit oluyorum (Kazık atma, dolandırma, haksız kazanç sağlama, rüşvet...) Her yerde kul hakkı yiyen, namusuna çok düşkün gibi gözüken ama uçkuru uğruna kadına tacizden tecavüze kadar her türlü haltı yemekten çekinmeyen, kendileri gibi düşünmeyenlerle sürekli bir sataşma ve kavga hali içinde olan insanlar görüyorum..

Bu arada Bekir Coşkun'un Avrupa Birliği ile ilgili tahminlerinin doğru çıktığını görmek acı verici...



Tuesday, February 07, 2012

Arşivi Karıştırdım - Part 3 : Maskeli Süvariler

Bir zamanlar Türkiye'de rock-metal müziğin içinde yer alan, ancak paranın kokusunu alınca daha geniş kitlelere yayılmak amacıyla "davayı satan" bazı grup ve şarkıcılarımız hakkında güzel bir yazı.Zamanın kaliteli müzik dergilerinden Rock Station'da yayınlanmış..

Monday, February 06, 2012

Arşivi Karıştırdım - Part 2 : Kemal Kenan

90'lı yıllarda efsane olmuş mizah dergisi Le-Manyak'ın en sevdiğim yazarlarından biriydi Kemal Kenan.Derginin okumaktan en keyif aldığım köşelerinden Hayat Bilgisi'ni hazırlıyordu.(Zaten bu isimle yayınlanmış iki kitabı da var) Bir de Seyredemiyenler İçin Özetler adıyla sallamasyon film özetleri yazdığı bir köşesi vardı.Aynı zamanda usta bir senarist olan ve 2010 yılında kalp krizi geçirerek bizleri korkutan Kemal Kenan'ı sevgiyle anıyoruz ve allah kendisine uzun ömürler versin diyoruz..Aşağıda hala zaman zaman okuyup güldüğüm efsane yazılarından birkaç tanesi var..










Sunday, February 05, 2012

Arşivi Karıştırdım - Part 1 : Muhtemelen Sadece Türkiye'de Olabilecek Şeyler

Üç-dört sene öncesine kadar gazetelerde ve dergilerde okuduğum ilgi çekici haber ve yazıları kesip biriktirme alışkanlığım vardı.Son yıllarda haberleri artık genellikle internetten takip ediyor olmam dolayısıyla arşive yeni bir şeyler katamasam da bu güne kadar topladıklarımdan bir derleme yapayım dedim.Öncelikle sadece bu ülke sınırları içerisinde gerçekleşmesi mümkün gözüken birtakım olaylar ile başlamak istiyorum:

Uyarı: Ne tür psikopat insanlarla birlikte yaşadığımızın göstergesi olan haberlerdir.Bazıları +18 kategorisine girebilir.














Wednesday, February 01, 2012

Favori İçkilerim (Top - 5)

Alkollü içecekleri mümkün olduğu kadar ölçüsünde ve tatlarından keyif almaya çalışarak tüketirim. İçtiğim ilk alkollü sıvı biraydı (Doğal olarak), 14 yaşındaydım ve bir kutu Efes’i bitiremeden kendimi yerlerde sürünürken bulmuştum. İlk zamanlarda bira dahil bütün içkilerin tadı korkunç acı geliyordu, sırf sarhoşluk hissi versin diye kötü tatlarına katlanıyordum. Sonra zamanla (sanırım Sihirli 21 Kuralı diye bir şey gerçekten var, bir şeyi 21 defa (ya da o civarlarda) yaptığın zaman alışıyorsun, değiştiremeyeceğini düşündüğün şeyler alışkanlıkların haline geliyor) alkollü içeceklerin yarattığı kafa halleri dışında tatlarından da keyif aldığımı hissetmeye başladım.Acemilik dönemlerimde her ne zaman duracağını bilemeyen ergen gencin maruz kalabileceği birkaç kaza yaşadım. (Amcamın yazlığında hayatımda ilk defa rakı içtiğim ve gerizekalı gibi üzerine bira ila cila yaptığım gece hayatımın en uzun gecelerinden biriydi, 2-3 saatimi klozetin başında geçirmiştim) Ancak deneye deneye hangi içkinin nasıl içilmesi gerektiği konusunda tecrübe edindim ve şu an itibariyle belli bir alkol kültürüne sahip olduğuma inanmaktayım. Aşağıda farklı içki türlerinden favori içkilerimle ilgili bir derleme yapıyorum. Türlerin içinde en sevdiklerimin yanı sıra alternatif markalar ve “Bunu içeceğime ispirto içerim daha iyi” kategorisi de yer alacak…Here we go:


1 - VİSKİ

İskoçyalıya “Viskiye buz atılır mı?” diye sormuşlar. ”Biz kadınları ve viskimizi çıplak görmekten hoşlanırız“ diye cevap vermiş..Aslında şahsi kanaatim bardağa atılan 1-2 buzun bu içkiye lezzet verdiği yönünde. Dolayısıyla Scotch viskileri buzlu ama kesinlikle sek içiyorum. İrlanda viskilerine ve single malt viskilere ise buz ilave etmiyorum tabi ki..(Single Malt viskilere buz atmak otoriteler tarfından görgüsüzlük olarak kabul edilir) Viskiyi kolayla ya da sodayla karıştırmak, bu enfes içkiden alacağınız keyfi çok büyük ölçüde azaltıyor. Harmanlanmış (Blended) kaliteli bir viskiden ağza gelen tahıl tadının ve duyulan duman kokusunun çekiciliği kelimelerle anlatılmaz ama yine de:

Favorim:Jameson Irish Whiskey. Şu güne kadar içtiğim bütün Scotch viskilerden daha harika bir tadı var bu meretin..Aldığınız yudumlar gırtlağınızdan aşağıya hafifçe kayarken kendinizi İrlanda’nın yemyeşil ovalarında hayal ediyorsunuz. Jameson’ı, üç kere damıtılarak üretilmesinin sonucu olan hafif içimi ve içindeki karamel ve vanilya aromasının diğer viskilere göre daha yoğun olmasından dolayı kız viskisi ya da içimi kolay viski olarak görenler olsa da benim favori ateş suyumdur kendileri…Hatta içtiğim bütün alkollü içecekler içerisinde lezzet bakımından belki de en tepede olandır. Buz ilave edilmesine gerek yoktur, doğrudan şişesinden bile rahatlıkla içilebilir..

Alternatif: Jack Daniels. Evet ikinci favori viskim bir Tennessee viskisi, yani ilk ikiye bir Scotch koyamıyorum ama Jack Daniels bunu sahip olduğu eşsiz lezzet ile fazlasıyla hak ediyor..

Uzak Durulması Gereken: Vat 69. Hayatımda bir defa ucuz fiyatına kanıp içme gafletinde bulunduğum Vat 69’u içeceğinize zar zor kazandığınız paranızla başka bir şeyler yapmanızı öneririm. Deniz Feneri’ne bağışta bulunun, Titan saadet zincirine katılın ya da paranızı Albaraka Türk’e yatırın ama bunu içmeyin…



2 - VOTKA

Soğuk kış gecelerinin ve karanlık sokak aralarının vazgeçilmez içkisi..Damıtılmış içkilerin babası..Votka ile ilk tanışmam vişne suyunun yardımı ile gerçekleşmişti. Daha sonra kola, fanta, limon suyu, şeftali suyu, enerji içeceği ve hatta gazoz gibi içecekler ile karıştırıp içmeyi denemiş olsam da votkayı artık genellikle şu şekilde içiyorum: Bardağı votka ile dolduruyorum, içine bolca buz ve 1 dilim limon atıyorum..Özellikle soğuk havalarda bu formül süper oluyor, limon alkolün sertliğini azalttığı için içtiğiniz sıvı boğazınızı yakmıyor. Bunun yanı sıra votka, sulandırılmış saf alkolden üretilen bir içki olduğu için insan içtiğinde kanının temizlendiğini hissedebiliyor.

Favorim: Finlandia Vodka. Finlandia Vodka, bu soğuk ama şirin kuzey ülkesinde yetişen 6 taneli arpalardan ve ülke coğrafyasında büyük yer kaplayan buzulların suyundan üretiliyor. İçkinin yapımında kullanılan su, tamamen saf ve yaklaşık 10000 senelik bir geçmişe sahip. Yapımında kullanılan suyun hiçbir filtreleme işlemine tabi tutulmaması bakımından Finlandia Vodka, dünyadaki diğer bütün votkalardan ayrılıyor. Bol buz ilavesiyle ve sek içildiğinde insana müthiş bir lezzet sunuyor. Meyveli çeşitleri, özellikle Lime, Grapefruit ve Cranberry aromalıları benim favorilerimdir..

Alternatif: Binboa Votka: Aslında Binboa, kaliteli bir votkanın sahip olması gereken her özelliğe sahip. Üç kere damıtılmış olması nedeniyle tadı lezzetli ve içimi zor değil. En önemlisi, ölçüyü kaçırıp şişenin dibini gördüğünüzde bile ertesi sabah baş ağrısıyla uyanma şansınız düşük. Binboa, kalite bakımından yabancı bir çok votkayla yarışabilecek bir marka, ayrıca aromalı çeşitleri (özellikle kan portakallısı ve nanelisi) de harika…

Uzak Durulması Gereken: İstanblue VotkaAsla” diyorum…Ancak içtiğiniz içkiden iğrenç, acı bir tat almak istiyorsanız ve ertesi sabah kafanızın içinde fillerin tepiştiğini hissederek uyanmak istiyorsanız içebilirsiniz..Bence yine de sırf ucuz diye kendinize bu eziyeti yapmaya değmez..İstanblue kolonya pardon votka’nın renkli reklamlarına ve şişelerine kanmayın, "Yok arkadaşım ben votkaya para vermem o kadar" diyorsanız hemen hemen aynı fiyata Belarus Vodka, Lithuanian Vodka, Savoy Vodka gibi import içkiler var, onları deneyin…


3 – BİRA

Arada bir "... içkisine o kadar para vereceğime 3-4 tane bira alırım televizyon karşısında keyif yaparım hem de ekonomik olur” diye düşünmeyen var mıdır? Bira, içindeki maya yüzünden sürekli büyüyen göbeklerin sorumlusudur..Pek çok insan gibi benim de ilk alkol deneyimimi bu içki ile yaşadığımı yazının başında belirtmiştim. Zamanla yerli ve yabancı birçok birayı tatma fırsatım oldu. Kimilerini “adamı yamultan biralar” olarak sınıflandırabileceğimiz gibi (Tuborg Kırmızı, Tuborg Kış Birası…) kimileri de “kız birası” diyebileceğimiz kategoriye giriyorlardı (Mariachi, Miller…) Peki benim insanoğlunun ürettiği en eski içeceklerden biri olan birada favorim hangisiydi acaba?

Favorim: Heineken. Alkol oranı yüzde beş olmasına rağmen aroması bunun kadar lezzetli, içimi bunun kadar keyifli bir bira daha tanımadım. Sıcak bir yaz gününde su yerine kana kana içilebilecek yegane içkilerden biridir. Tabi Hollanda’dan ithal edildiği için her yerde bulunmamaktadır. Bulunsa da 33 cl’lik şişelerde bulunur ve fiyatı da normal biralarınkinden yüksektir. Ancak bir kere içtikten sonra diğer biraların tadı arpa suyu gibi gelmeye başlar…

Alternatif: Leffe. Koyu bira kategorisine giren Belçika birası Leffe’nin hem Brune hem de Blonde çeşitleri mükemmeldir. Özel bardağında içilir, ancak Türkiye’ye daha yeni yeni gelmeye başladığı için bardağını bulmak zordur. O yüzden kafaya dikerek ve hiç bitmemesini isteyerek içersiniz. Diğer import içkiler gibi pahalıdır ama verdiğiniz her kuruşa değer…

Uzak Durulması Gereken: Tuborg Yeşil. Bu birayla tanışmam 2006 yılında çalıştığım Atlantis Müzik'in Alman senfonik metal grubu Haggard’ı konser vermek üzere Türkiye’ye getirtmesiyle oldu. Tuborg, konsere sponsor olmuştu ve bize bu yeşil biralardan içmemiz ve gruba dağıtmamız için birkaç kasa vermişti. Yeşil Tuborg’un berbat bir bira olduğunu Haggard konserinden önce Yeni Melek Konser Salonu’nun sahne arkası odalarından birinde fark ettim. Zaten Haggard’ın birkaç elemanının yanımıza gelip “Biz Efes birası istiyoruz” demeleri fazla uzun zaman almamıştı…




4 – RAKI


Yanında illaki bir şeyler yeme ihtiyacı doğurması bakımından diğer bütün alkollü içeceklerden ayrılan aslan sütümüz. Rakı, diğer içkilere göre daha fazla dikkat edilmesi gereken bir içkidir. Çarptı mı fena çarpar ve bir anda çarpar. Yavaş yavaş, tadını çıkartarak içilmesi gerekir. Rakı ile ilgili şöyle bir anım var: Amon Amarth vokalisti Johan Hegg, 2004 yılında Rock The Nations festivali için Türkiye’ye geldiğinde organizasyon şirketinden bir arkadaşım kendisine bir şişe rakı hediye eder. Johan Hegg İsveçlidir ve İsveçlilerin birçoğu gibi non-stop içmeye alışık bir bünyesi vardır.(Rivayete göre festival sırasında aşırı alkolden kustuktan hemen sonra ağzını bira akan musluğa dayayıp içmeye devam etmiştir) Konserden sonra arkadaşım Johan’a rakıyı nasıl bulduğunu sorar. Johan’ın cevabı şöyledir: ”Man, this is the most brutal drink I’ve ever seen!”

Favorim: Tekirdağ Rakısı. Şu güne kadar içtiğim bütün rakılardan farklı, kaymak gibi bir tadı vardır bu rakının. İçerken damağa yapışan üzüm tadına doyum olmaz.Trakya bölgesinde yetişen üzümlerin kalitesinden olsa gerek, içtikçe içesiniz gelir. Kokusu da diğer rakılardan farklıdır, anasonu insanın başını döndürür. Bir de Tekirdağ Rakısının altın serisi vardır ki onu hiç anlatmayayım en iyisi…

Alternatif: İzmir Rakısı.”Neden daha fazla ödeyeyim?” diyenler için harika bir seçenektir. Fiyatının uygun olmasının yanı sıra kalite bakımından da diğer rakılardan altta kalır yanı yoktur. Sadece aromasının biraz yumuşak olduğu söylenebilir…

Uzak Durulması Gereken: Abbas Rakı.Harika bir kapak tasarımına ve:

"baban pilates yapmazdı
o, yumuşak matlar üzerine yatıp bacak arasına
koyduğu renkli toplara
kafamı değdireceğim diye kasmazdı.
gerileceği zaman çağanoz gibi gerilir,
şimşek gibi çakardı.

baban hayattan tat almasını bilirdi.
sen de bil!
abbas rakı iç
!"

Şeklinde kalburüstü bir reklam sloganına sahip olan bu içkinin içindeki sıvının maalesef ki rakıyla pek alakası yoktur. Şimdiye kadar içmediyseniz sakın içmeyin..



5 – ŞARAP

İtiraf etmeliyim ki şarap kültürüm diğer içkiler kadar gelişmiş değildir. Hatta hayatımda “Bordeaux şarabı” ya da “yıllanmış şarap” kategorisine giren pek az şarap tüketmişimdir. Zaman zaman soğuk havalarda biraz beyaz peynir ve fazla ağır olmayan tütsü kokusu eşliğinde kırmızı şarap içmeyi severim. Beyaz şarabı da nadiren balık yediğim zamanlarda tüketirim.

Favorim: Dikmen Şarabı(Kırmızı). Hoş tadı ve makul fiyatıyla şarap reyonlarındaki ilk tercihimdir. 70 cl lik ve 1 litrelik şişelerde satılır ve aralarında az bir fiyat farkı olduğu için 1 litreliğini almanız tavsiye edilir. Ayrıca 1 litreliğini açmak için tirbişon gerekmez, kapağını kolayca çevirip açabilirsiniz. Dikmen Şarabı lezzetlidir, mide bulandırmaz..Efendi şaraptır…

Alternatif: Angora Şarabı. ”Sen de şarabın ucuzuna kaçıyorsun” diyebilirsiniz ama Angora gibi kaliteli markalar varken bunun on kat fazlasına Chateau Village Bel Air şarabı falan almak anlamsız geliyor bana. Mutlaka bu tür pahalı şarapların müptelalıları vardır ve kendilerine saygı duyarım ama alkol için o kadar para harcamayı göze alsam ilk seçimim damıtılmış içkiler olur..Neyse konudan kopmayalım, Angora’nın hem beyazını hem de kırmızısını gönül rahatlığıyla içebilirsiniz…

Uzak Durulması Gereken: Cumartesi Şarabı. Tek kelimeyle berbattır. Hatta şarap demek içimden gelmiyor bu iğrenç acı sıvıya. Bir yudum aldığınızda ağzınıza sirke, peynir ve maya karışımı ekşi bir tat gelir. Sırf kafa yapsın diye tadını almamaya çalışarak şişeyi bitirdiğinizde de bu sefer midenizi mahveder. Cumartesi içeceğinize köpek öldürenlerden Dimitrikopulo içmeniz daha akıl karıdır.



Bunların yanı sıra aşağıdakileri de zaman zaman keyifle içmekteyim:

The Famous Grouse Blended Scotch Whisky
Cutty Sark Blended Scotch Whisky
Cardinal Melon Kavunlu Votka

Bailey’s Irish Cream
St Remy's French Brendy