Sunday, May 27, 2012

Bazen Söz Gerekir

"Benim liriklerim vahşet ve savaşlarla yok edilmiş, kaybedilmiş bir dünyadaki bütün güzel şeylere özlem duyan bir ağlama şeklidir"

DAVID DE FEIS (VIRGIN STEELE)



"Bu konuda ne yapabilirim ki?George Bush'a söyleyin generallerine biraz Venom dinletsin" (Iraklı savaş esirlerine Metallica dinletildiğinin sorulması üzerine verdiği cevap)

LARS ULRICH



"Kendimiz ile bir başka varlık arasında fark oldukça büyük olduğu zaman hiçbirimiz artık adeletsizlik duygusuna kapılmayız ki böylelikle herhangi bir vicdan azabı duymadan bir sivrisineği öldürürüz..."

NIETZSCHE



"İçimizdeki hayvan aldatılmak istiyor, ahlak o hayvanın bizi paramparça etmesini önleyecek vazgeçilmez bir yalandır.Ahlak varsayımlarında yatan yalanlar olmasa insanlar hayvan olarak kalacaktı.Ancak insanlar ahlakla birlikte kendilerini daha üstün bir şey olarak kabul etmişler ve kendilerine daha keskin kurallar dayatmışlardır"

NIETZSCHE



"Ne kadar dikkatli incelersek inceleyelim, içlerinde hiç bir şey olmayan, tersine tümüyle maskeden ibaret olan kadınlar vardır.Adeta hayaletlerini andıran ve zorunlu olarak tatmin edici olmayan bu varlıklara bulaşan erkeklere acımak gerekir, ne var ki erkekte en güçlü arzuyu uyandırma yeteneğine sahip olanlar da tam böylesi kadınlardır.Erkek o kadının ruhunu arar ve sonsuza dek aramaya devam eder..."

NIETZSCHE




“Amerika komik bir yer, sanırım yanlış yoldalar.Biz de nedense onları taklit ediyoruz.Belki onların kötü yönlerini gördükçe azalır bu taklitçiliğimiz.Bence Amerikan ailesi tam çürüme içinde.Yönlerini yitirmişler.Sanki orası eski amaçlar ülkesi değil artık, orada herkes kendini düşünür, tam bir bencillik içindeler..”

MORTEN HARKET(A-Ha)



“Kurt Cobain, ölmeseydi hala ortalığı kasıp kavururdu.Rock, bir insanın yaşamıyla belirlediği bir sahnedir.Yaşıyor olsaydı ona mantar tabancası ile şakalar yapar ve "O yeşil hırkayı çıkart" derdim…İntihar bencilliğin en üst noktasıdır.Aynı zamanda megolamanlığın ve korkaklığın da..John Lennon bir baba ve insandı..Kurt Cobain, her ikisi de olamadan kendini öldürdü..”

SEBASTIAN BACH



“Sebastian Bach, Blackie Lawless’ı geride bırakıyor.Herhalde bu adam kahvaltıda jilet yiyor…”

METAL HAMMER



“İnsanın ahlaksal davranışı; başkalarının acısını paylaşmasına, eğitimine ve toplumsal ilişkilere etkin olarak bağlanmalıdır.Bu davranışın hiç de dinsel bir temele ihtiyacı yoktur.İnsanların yalnız ölümden sonraki ceza korkusu ve ödül umudu ile kendilerini tutabileceğini düşünmek insanlık için hiç de övünülecek bir şey değildir.
…Çarpıklıkları ortadan kaldırmanın tek bir yolu vardır; o da toplumsal amaçlara yönelmiş bir eğitim sistemini içine alan bir ekonomi düzeni kurmaktır”

ALBERT EINSTEIN



“Back From The Dead albümünün açılışında yer alan Threatening Skies, adının anlamına şüphe götürmeyecek kadar tehditkar, vahim ve korkunç bir parça mahiyetinde bulanmıştır Heavy Metal alemine..Onların vazgeçilmez standartı olan aksak gitarların tersine paldır küldür bir gitar-davul karışımı ile şoklanmış ve bu tarzda çalışan herkesi de rencide edebilmiş bir örnek Threatening Skies…World Demise albümüne kadar ölüm ve çürüyen bedenler üzerine kan dondurucu soğuklukta parçalar yazmışlar ve John Tardy, tüm bu ürperti verici gerçeği yerin en alt katmanından kaçmış, öfke dağıtıcı, esaret kırıcı haykırışları ile sanki teselliye sevk etmiş.

Threatening Skies, heavy aleminin bu tavizsiz ve en onurlu Amerikan topluluğunu şifre gibi olan kısa sözleriyle gizemlerin en ucuna götürüyor.Sanayi kirliliğinin öldürdüğü hayvanları, evsizleri, insanların umursamadığı sefil yaşayanları, ölüm gerçeği ve kurukafa yığınlarına ait olan kemik gerçeği ile haykıra haykıra, çığlık çığlığa olanca hiddeti ile yazmıştır herkese.O kadar vahşi, o kadar kargaşa sahibi görünse bile tarifsiz için en güçlü tavrı için Obituary’e ve en sakat halleri olan Thraetening Skies’a…

You’ve found once, live wise
the taste to come, we’ll go
lost right taking the face, the coming show, threatening skies..”

ŞANVER OFLUOĞLU



“All wars are civil wars, because all men are brothers”

FRANCOIS FENELON


“Our greatest glory is not in never failing, but in rising up every time we fail”

RALPH WALDO EMERSON



“Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?Öyleyse o güçsüzdür.Yok gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor?Öyleyse o kötü niyetlidir.Hem güçlü hem de iyi ise kötülük nereden geliyor?”

DAVID HUME

İçki Koleksiyonu - 2 / Finlandia Lime Vodka


Favori içkilerim yazısında da bahsettiğim gibi Finlandia Vodka, yapımında kullanılan suyun doğallığı ve eşsiz tadı sayesinde diğer votka markalarından ayrılır. Sadesi bile son derece lezzetli olan bu içeceğin (2011 yılında aromasız votkalar arasında yapılan Ultimate Spirits Challenge yarışmasında birincilik kazanmıştır) böğürtlen, mango, greyfurt, ekşi limon ve mandalina aromalı çeşitleri mevcuttur. Şu ana kadar bunlar içinde böğürtlenlisini (Cranberry) ve bu postu yaratma sebebim olan ekşi limonlusunu (Lime) tatma fırsatını buldum. Böğürtlenlisi de çok güzeldi ancak ekşi limonlusu bambaşka..Lime meyvesi; yani dış kabuğu yeşil olan ekşimsi limon, içerisindeki şeker oranının düşük olmasından dolayı sert bir içki olan votka ile harika bir uyum yakalamış. Üzerine bolca buz ilave ederek sek içtiğinizde ağzınıza ne tatlı ne de acı ancak çok lezzetli bir tad geliyor. Sıcak havalarda votka içmek isteyeceğimi düşünmezdim ama Finlandia Lime Vodka öyle bir içecek ki, ilk yudumdan itibaren içinizi serinletiyor ve ferahlık veriyor. Eğer gecenizi votka ile hareketlendirecekseniz ve bulunduğunuz yerde Finlandia Lime Vodka satan bir yer varsa kendinizi şanslı sayın ve yerli votkalara yönelmektense 20 - 25 TL fazla vererek bunu satın alın. Emin olun pişman olmayacaksınız...

(Bulunabilen yerlerden bazıları: Macrocenter'lar, Kadıköy Nautilius içindeki Carrefour, Feneryolu Eylül Tobacco Shop


Saturday, May 19, 2012

İçki Koleksiyonu - 1



Soldan Sağa:

1 - Jameson Irish Whiskey (70cl)


İrlandalıların her sene 17 Mart'ta kutladıkları milli bayramları St Patrick's Day için özel üretilmiş şişe...Baktığımızda yeşilin iç açıcılığı hemen göze batıyor. Hayatımın içkisini böyle mükemmel tasarlanmış bir şişe içinde görünce dayanamadım aldım tabi. Galatasaray'ın şampiyonluğunu da bununla kutlama şansına eriştim...Bu arada halen İstanbul Tepe Nautilus'un içindeki Carrefour mağazasında bulunabiliyor..Fiyatı da viskideki ufak ÖTV indiriminden sonra 64 TL olmuş...




2 - Jack Daniel's Tennessee Whiskey (100cl)

Onun adı Jack, anlatmak için fazla söze ihtiyaç yok...Bir Cuma akşamı İsmail'in verdiği gazla almıştım bunu. 3-4 arkadaş buluşup tadını çıkartacaktık. Ancak adamın o lafı söyledikten 3 gün sonra çocuğu olduğu için planları ertelemek zorunda kaldık haliyle. Neyse, Halil askerden döndükten sonra kısmet olur belki...



3 - Dalmore Single Malt Scotch Whisky (100cl)

Bu şişeyi açmaya cesaret edemiyorum. Bunda hem single malt viskilerin tarifi mümkün olmayan tadlarına ulaşmanın zorluğu (pahalı olduklarından dolayı tabi ki) hem de Dalmore'un şu eşsiz şişe tasarımının etkisi büyük. Bir gün bu şişeyi açarsam bitmesini hiç istemeyerek, yavaş yavaş içeceğimi bilmek daha şimdiden hüzün veriyor. Bu koleksiyonluk güzide parçayı bana ulaştıran sevgili Cerenciğime de çok teşekkür ediyorum buradan...



4 - Jameson Irish Whiskey (100cl)

Bazı "Ne zaman geleceği bilinmeyen önemli günler" için elimin altında birkaç şişe bulundurmak gibi saçma bir adetim vardır. Resimdeki klasik şişesindeki litrelik Jameson da bu tuhaf adetimin bir kurbanı oldu. Kuzucuğum tarafından uzak diyarlardan getirilmişti, uzun süredir bekliyor. Bu arada aşağıdaki resimde yeşil şişe ile onun arkasındaki yeşil renk temalı winamp arasında enterasan bir ahenk yakalamışım farkında olmadan...


Sunday, May 13, 2012

Şampiyon Galatasaray!

Sanırım Şubat ayıydı... Galatasaray'ın keyif veren pozitif futbolunu izlerken bu sene şampiyonluğun bizim olacağına bütün kalbimle inanıyordum. Takım kadrosu, son yıllarda kurduğumuz en iyi kadroydu. Sonunda kaleyi gerçek bir kaleciye teslim edebilmiştik. Defans hattımız güven veriyordu. Selçuk, kariyerinin altın çağını yaşıyordu. Johan Elmander, bir forvetin yapabileceği her şeyi yapıyordu. Galatasaray'ın maçlarını izlerken pek az sinirleniyordum, oyunculara nereseyde hiç kızamıyordum. Eleştirilebilecek olan sadece Semih'in zaman zaman yaptığı pozisyon hataları ve Melo ile Riera'nın anlamsız top kayıplarıydı ki zaten hepsi bu hatalarını savaşarak, mücadele ederek telafi ediyorlardı.. 17 Mart'da Kadıköy'de oynanacak derbi maçından önce bir rüya gördüm. Rüyamda maç 2-2 bitiyordu ama bu sonuca sevinemiyordum. Uyandığımda "Deplasmanda alınacak bir beraberlik o kadar da kötü olmaz" diye içimden geçirmiştim. Zaten 9 puan farkla liderdik. 17 Mart'daki maç gerçekten de 2-2 bitti. O maçı kadim dostum Aslan'la izlerken (Bakınız isim ile tutulan takım uyumu), Fenerbahçe 20 dakika içinde yaptığı 2 atakta 2 gol bulurken (İtiraf etmeliyim ki çok güzel gollerdi) maçı izlediğim köhne mekanda bulununan Fenerbahçeliler "5 GELİYOR 5, 6 OLACAK BU MAÇ" diye bağırırlarken bu maçın böyle sonuçlanmayacağını hissediyordum. Çünkü Galatasaray'ın oynadığı futbol güven veriyordu insana. Uzatma dakikalarında Fenerbahçe karşısında bir türlü şansı tutmayan Baros'un vurduğu top üst direkten geri gelince aklıma maçtan önce gördüğüm rüya geliyordu... İlerleyen günlerde bir rüya daha gördüm. Rüyamda Fenerbahçe'ye karşı ligin geri kalanında bir galibiyet alamıyorduk ama şampiyonluk bizim oluyordu."Rahat ol, kolay olmayacak ama şampiyonluk bizim bu sene" diyordu bir ses. Galatasaray, ligi açık ara lider tamamladı ve ardından nereden çıktığı bilinmeyen play-off sistemine geçildi. İlk maçta deplasmanda Beşiktaş'ı 2-0 yendik. Bu maçta en çok hayret ettiğim şey; üst üste maç kazanamama, üst üste kalesinde gol görme gibi rekorlar kıran Beşiktaş'ın maçın hakemine gösterdiği tepkiydi. Sanki bütün sezon harika futbol oynamışlar gibi mağlubiyeti tamamen hakeme bağlamalar, çizgiyi geçip geçmediği belli olmayan toplar için gösterilen aşırı şiddetli tepkiler, taraftarlarının barbar tutumu...Akıl almaz bir şeydi. Bir de bazı düşünce yoksunu insanların "Bu sene Galatasaray'ın şampiyon olması isteniyor" diye abuk sabuk bir fikir yaymaya çalıştıklarına şahit oldum. Bir şeyi elde etmek istiyorsan onu hak etmelisin. Hak edecek kadar iyi değilsen de aynı amaç için mücadele edene saygı göstermelisin. Tebrik etmesini bilmelisin. Eksikliklerinin farkında olmadan sürekli başkalarını suçlayan insanlar yüzünden bu kadar çok baş ağrısı yaşanıyor her yerde. Neyse... 22 Nisan'da sahamızda oynadığımız Fenerbahçe maçı, sezonun beni en çok üzen maçı olmasına rağmen sahada yer alan hiçbir Galatasaraylı futbolcuya kızamıyordum. Maçı kazanmak için yapabileceğimiz her şeyi yapmıştık ama top o gün Fenerbahçe kalecisinin ellerine yapışmıştı. Bu arada maçla ilgili en çok sevindiğim şey, tribünlerde yer alan binlerce taraftarın takımlarının bir derbi maçını kaybetmiş olmasına rağmen hiçbir olay çıkarmamasıydı. İlerleyen haftalarda bir takım saçma gelişmeler daha yaşandı. Yok Trabzon Galatasaray'a bilerek maç vermiş, yok geçen sezon yapılan şike sahaya yansımamış, Aziz Yıldırım masummuş...Hayretler içindeydim ama bir yandan da futbolu bu kadar da büyütmemek gerektiğinin farkındaydım. Ben takımımımın güzel oyunundan keyif alıyorsam mesele yoktu. Türkiye zaten her alanında haksızlıklarının, çarpıklıkların ve yolsuzlukların yaşandığı bir ülke ve yapılan şikeye ağır bir ceza verileceğini düşünmek biraz iyimserlik olurdu değil mi? 8 Mayıs gecesi bir rüya daha gördüm. Rüyamda hafta sonu oynanacak ve kazananın şampiyon olacağı Fenerbahçe-Galatasaray maçı 0-0 bitiyordu ve bu sonuçla şampiyon oluyorduk. Maç bittikten sonra bir sürü insan sahaya giriyordu ve ortalık karışıyordu. Fatih Terim, beyaz gömlek üzerine siyah ceket giymişti ve kameralara açıklama yapıyordu. Bu sene futbolla ilgili gördüğüm bütün rüyalar gerçek çıktı (Sadece dünkü maçta Fatih Terim siyah ceket giymemiş ama beyaz gömleği tutturmuşuz). Tuhaf bir duygu...Şampiyonluk zor geldi ama geldi. Bu da onu daha değerli yaptı. Kupayı da ezeli rakibimizin stadında aldık. Her zaman yaşanabilecek bir durum değildi. Kapanışı bir kaç güzel fotoğrafla ve dün gece şampiyonluktan sonra eve gelip Facebook'dan yazdığım iletiyle yapayım: "Bütün Fenerbahçelileri tebrik ediyorum, bu yarışın böyle heyecanlı geçmesini sağladınız, yapabileceğinizin en iyisini yaptınız. Bizim için kolay olmadı, sonuç itibariyle 30 senedir Kadıköy'de yaşayan bir Galatasayaraylım ve Fenerbahçe bu semtte beni çok kez üzmüştür ama bildiğim bir şey varsa o da futbol yüzünden kimsenin üzülmemesi gerektiğidir. Sanırım 2011-2012 yılları arasında Türkiye'de yaşamış olan her Türk vatandaşının kabul ettiği tek bir gerçek vardır, o da Galatasaray'ın şampiyonluğu hak etmiş olduğudur..Tebrikler Galatasaray..."



"