Saturday, October 27, 2012

Starbucks Pisses Me Off


Kamyonetin üretim aşamasında böyle bir şey akıllarına gelmemiş doğal olarak.O kapının hiç açık bırakılmaması gerekiyor sanırım.

Bu arada resmi görünce Chris Caffery babanın Pisses Me Off adlı parçasından bir söz geldi aklıma:

"Starbucks pisses me off, 5 bucks a cup, what the fuck is up?"

The Little Things Vol:6 / The Famous Grouse Box Set



Evet bildiğiniz gibi alkollü içeceklere yeni - yine - yeniden zam geldi ve başımızda bu kazıkçı esnaftan alamadığı KDV vergisini "Kaç para olursa olsun alacaklar - kimse sesini çıkarmayacak" mantığı ile biraz olsun kafa dağıtmaya çalışan insanlardan ÖTV olarak almaya çalışan, Türkiye'nin gelmiş geçmiş vatandaşın cebine en fazla elini sokan hükümeti olduğu sürece bu zamlar devam edecek gibi görünüyor..Ama bu, The Famous Grouse'un en başarılı harmanlanmış Scotch viskilerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor...

Tasarımı oldukça hoş olan box seti'i Migros'ta görür görmez aldım.İçinden bir adet 70'lik şişe ve 2 adet Famous Grouse bardak çıkıyor.Ancak beni asıl şaşırtan kutu hazırlanırken gösterilmiş olan özen oldu.Aşağıdaki resimlerden görebileceğiniz gibi kutunun arka ve yan yüzeylerinde viskinin üretimi ile ilgili bilgiler ve Famous Grouse hakkında otoritelerin bazı görüşleri yer alıyor.






The Famous Grouse, harmanlanmış Scotch viskiler içinde sıralama yapmak gerekirse ilk 3'e adını yazacağım bir marka.Bu yüzden bu yeni ürünlerini raflarda görmek güzel bir sürpriz oldu.2 adet de orjinal bardağına sahip olduğum için de ayrıca sevinçliyim..

Friday, October 26, 2012

Uncanny - MCMXCI - MCMXCIV



Kemiğe kadar İsveçli!

Uncanny, Death Metal'in altın dönemini yaşadığı 90'ların başında bir anda ortaya çıkıp sessizce kaybolan ismi pek duyulmamış İsveç'li bir grup..Gitarda Fredrik Norrman ve davulda Kennett Englund tarafından 1987'de Sodom, Napalm Death ve diğer punk/grindcore gruplarının parçalarını coverlayarak müzik yolculuklarına başlamışlardır..90'lı yılların başında vokalde Jens Törnroos ve bas gitarda Christoffer Harborg'un gruba katılmasıyla ilk parçalarını kaydetmişlerdir.Yayınlanan iki demo ve Belçikalı Black Metal grubu Ancient Rites ile kaydedilen bir split albümün ardından 1994 yılında şu ana kadarki ilk ve tek albümleri olan Splenium for Nyktophobia'yı çıkarmışlardır..Bu albümün yayınlanmasından kısa bir süre sonra dağıldıklarını açıklayan grubun elemanları yollarına Centinex, Katatonia, October Tide gibi gruplarda devam etmişlerdir.

"Splenium for Nyktophobia" az sayıda basılmış olup baskısı kısa sürede tükenmiştir.Şu an açık arttırma sitelerinde oldukça yüksek fiyattan satılan bir albümdür.

Neyse ki Amerikalı Dark Descent Records, bu önemli Death Metal topluluğunun tarihin tozlu sayfalarında kaybolmasına izin vermeyerek 2010 yılında grubun ilk albümü "Splenium..." ve daha önce kaydedilen "Transportation to the Uncanny" ve "Nyktalgia" demoları ile Ancient Rites ile yapılan split albümü 2 CD olarak "MCMXCI - MCMXCIV" adıyla tekrar yayınlamış.Bana da grubun bütün diskografisini içeren bu harika seti Hammer Müzik'te görür görmez almak kaldı..

Soundu anlayabilmek için yazının başlığında yer alan ifadeye bir göz atmak yeterli: Kemiğe kadar İsveçli..Uncanny'nin soundu, İsveç Death Metal'inde yer alması beklenen her öğeyi taşıyor..Hızlı, melodik, aynı zamanda brutal..Old-School Death Metal sizin için bir anlam ifade ediyorsa ilk bakmanız gereken yerlerden birisi burasıdır..Ama eğer Death Metal denince Arch Enemy, Amon Amarth gibi yeni nesil gruplar aklınıza geliyorsa bu müzik size biraz ilkel, anlaşılmaz ve rahatsız edici gelecektir..Ancak Death Metal'in doğuş zamanlarından özgün, safkan ve süssüz birşeyler dinlemek isterseniz Splenium for Nyktophobia hemen yanı başınızda bulunması gereken albümlerden biridir..

MCMXCI - MCMXCIV toplaması Dark Descent Records tarafında remastered olarak yayınlandığı için albümde yer alan gitarların gümbür gümbür duyulduğunu, davullardaki her bir zil sesinin ayırt edilebildiğini söylemek lazım..Prodiksiyon olarak da gayet başarılı bir albüm ile karşı karşıyayız demek oluyor bu..

Şu parçada bütün oldschool death metal fanları ile kadeh kaldırmak isterim:


Sunday, October 21, 2012

Bir Akşam Yapayalnız Öleceğim Köln'de

Oysa ne beklentilerle başlamıştı yurdum gencinin Almanya macerası.."Almanya'da kızlar teklif ediyormuş" diye duymuştu..Cennete geldiğini düşünüyordu..Ancak işler pek iyi gitmemiş olacaktı ki bir süre sonra aşağıda A yüzü gözüken 45'liği çıkaracaktı:




Ancak plağın B yüzü daha da karamsar bir tablo çiziyordu..İşler daha kötüye gitmiş gibiydi sanki..Arabesk edebiyatı Acı Vatan'da da kendini gösterecekti:




Not: Fotoğraflar için Atlantis Müzik ve Ayhan Abi'ye teşekkürü bir borç bilirim..

Tuesday, October 16, 2012

The Little Things Vol:5 - Nasıl Anlatalım Bu Golü Şimdi Size?



Tarih 12 Eylül 2000..Liseyi bitireli birkaç ay olmuş.ÖSS sonuçları açıklanmış, kayıt yaptırmak için Afyon Kocatepe Üniversitesine gitmeme kısa bir süre var..Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nin ilk maçında kura çekimine 1.torbadan katılan Monaco ile oynayacak.(O dönemde Monaco'nun kadrosunda Simone, Giuly, Nonda, Riise, Dabo gibi adamlar var) Liseden arkadaşım Kerem ile maça gitmeye karar veriyoruz..Maçın başlamasına birkaç saat kala Ali Sami Yen Stadı yeni açık tribününde yerimizi alırken tarihi bir maç izleyeceğimizden haberimiz yok..

Maça Galatasaray atak başlıyor.Ümit Davala'nın bir şutu direkten dönüyor.İlk yarının ortalarına doğru Hakan Ünsal'ın soldan yaptığı bindirmede top Jardel'in önce göğsüne sonra bacağına çarpıp ağlara gidiyor.(Zaten değişik uzuvlarıyla gol atmayı seven bir oyuncuydu)

Galatasaray golden sonra da bastırmaya devam ediyor..Monaco kalemize gelmekte zorlanıyor.

Derken o tarihi an geliyor.Dakika 29..Hagi sol çaprazda, yeni açık tribünde bulunduğumuz için zar zor gördüğümüz bir noktada topla buluşuyor..Orta yapacak ya da yana oynayacak herhalde derken bir anda hiç gerilmeden kaleye gönderiyor topu.Top, mermi gibi ilerliyor ve kalecinin solundan ağlara takılıyor..(Top o kadar hızlı gitmişti ki takip edememiştik, gol olduğunu birkaç saniye sonra anlamıştık..Bir de Hagi'nin vurduğu yer kaleye gerçekten çok uzaktı.Tribünden 35 metre falan diye tahmin etmiştik ama sonradan televizyondan izleyince 30 metre civarı mesafeden vurduğunu gördük) Bu sırada maçı televizyondan anlatan spiker Sabri Ugan: "Nasıl anlatalım bu golü şimdi size..Böyle bir gol yok, böyle bir vuruş yok" diyor..Haksız sayılmaz..

İlk yarı 2-0 Galatasaray'ın üstünlüğü ile bitiyor.Ancak ikinci yarıya Monaco iyi başlıyor.50.dakikada sonradan bizim takımda top koşturacak ve adıyla ilgili "Nonda, hayat onda" gibi espiriler üretilecek Shabani Nonda karambolde skoru 2-1'e getiriyor.62.dakikada ise Capone kara yılan Nonda'yı düşürünce Monaco penaltı kazanıyor ve Simone durumu 2-2'ye getiriyor.

67.dakikada Bülent'in attığı nizami golü vermeyen hakeme çok sinirlenen Hagi, 2 dakika sonra Riise'ye kasti bir hareket yapıp kırmızı kart görüyor.Ancak hakem 3 dakika sonra başka bir pozisyonda Emre'ye faul yapan Monaco'lu Dabo'yu oyundan atıyor ve dengeler eşitleniyor.

80.dakikada Hakan Ünsal'ın soldan ortasında "Arka Direk" Capone, lakabına uygun bir yerde ortaya çıkarak kafayla çakıyor ve Galatasaray'ı tekrar öne geçiriyor.Maç da bu sonuçla bitiyor.

Maça gitmekle ne kadar isabetli bir karar vermiş olduğumu aradan zaman geçtikten sonra anlayabildim ancak..Hagi'nin belki de Galatasaray formasıyla attığı en güzel golü canlı olarak izlediğim için kendimi çok şanslı sayıyorum..Maç biletini de yazının başında görüldüğü üzere halen saklıyorum...

Maçın Galatasaray için ilginç bir tarafı da o güne kadar Şampiyonlar Ligi'ne hiç galibiyet ile başlayamamış olan takımımızın (O sezon turnuvaya 6.kez katılıyorduk) bu maç ile şanssızlığını kırmış olmasaydı.

Gollerimiz için: