Bazen uyumanın huzura ulaşmanın tek yolu olduğunu düşünüyorum.Gözlerimi kapatıp rüya alemine geçerek ruhumun bir parça huzur bulabilmesini umut ediyorum.Bazen içimde birikmiş yorgun masumiyet ile doğru zamanı ve doğru kişileri yakalayabileceğime inanıyorum..
Ancak hafif uykunun rahatlığında karşılaştığım sadece bir donuk kucaklaşma oluyor..
Depreşen hatıralar eski sırların unutulmamış uykusundan fırlıyorlar..Hatıralar, yüzeyin altında, benim nefes alabileceğim kadar uzakta bir saniye içinde 5000 metre dibe batıp aynı hızla yüzeyin üzerine çıkıyorlar..Zaman geçiyor, yatağımda yapayalnız uyandığımda anılarımın beni boğmak için geri döndüklerini fark ediyorum..İçimin paramparça olduğunu hissediyorum..Sapacak tek bir yol kalmış gibi geliyor..Kendi kendime düşünüyorum: "Bu, uzun vadeli bir sorun, bir geçici çözüm yaratılır elbet..Ama hepsini boşver Serhat, nasıl olsa mutlu gibi davranabiliyorsun.."
Uzun yıllardır içimi sarmış olan acı yalanlar, boş vaatler ve tatmin edilememiş düşler rüzgarda dağılan toz gibi dağılıyorlar dört bir yanıma.Ayağa kalkıp camdan insanlığın şuursuzca kirlettiği dünyaya bakıyorum (İnsanın temiz bıraktığı, çıkarı uğruna bulaşıp da zarar vermediği ne kaldı ki zaten).Kadıköy semaları fazlasıyla karanlık görünüyor..Belki de henüz sabah olmadı..Sanki karanlık gökyüzünün arkasında tutulan bir güneş var gibi..İçimden bir ses fısıldıyor: "Yarın hiç bir zaman gelmeyecek, hep sadece bir gün vardı ama şimdi onun için çok geç.."