Thursday, September 04, 2008
Fahrenheit (The Game)
"Welcome To A New Form Of Video Games"...Fahrenheit'ı yapan Atari firmasının sloganı bu..Bunun ne anlama geldiğini anlamam için oyunun ilk beş dakikasında gördüklerim yetti. Aslına bakarsak uzun zamandan beri bir bilgisayar oyunu hakkında birşeyler yazma ihtiyacı duymamıştım ancak oyun o kadar güzel ki hakkında birkaç satır karalamadan olmazdı..Tek kelimeyle süper ve bir o kadar da alışılmadık bir oyunla karşı karşıyayız sevgili oyunseverler (Pardon kendimi Game Show yazarı zannettim bir an için)
Alper adlı vatandaş "60 YTL verip orjinalini aldım Fahrenheit'ın olum" deyince önce her anlayışsız insanın vereceği tepkiyi verip "Manyak mısın o parayla neler yapılırdı neler, anan gene saçını başını yolacak ay sonu" demiştim. Ama şimdi huzurlarınızda sözlerimi geri alıyorum ve Alper'i verdiği doğru karardan dolayı tebrik ediyorum. Orjinaline verdiğiniz parayı sonuna kadar hak eden bir oyun bu..
Aslında konu çok da orjinal değil. Lucas Kane adlı Amerika'nın sıradan bir bankasında çalışan kendi halinde bir insan evladı, bir anda kendisini kontrol altına alan ilahi bir gücün etkisiyle bir cinayet işliyor. Kendine geldiğinde olup bitenlere inanamıyor, ama artık çok geç tabi..Artık polisten kaçmak ve bu cinayeti neden işlediğini öğrenip vicdanıyla hesaplaşmak zorunda. Bu arada oyunda sadece Lucas'ı yönetmiyoruz. Lucas olarak polisten kaçarken bir yandan da Tyler ve Carla adlı iki polis memuru ile Lucas'ı yakalamaya çalışıyoruz. Yani iç içe ilerliyor hikaye. Güzel fikir!
Oyunlarda hep ekstra serbestlik, tek bi çözüm yolundan fazlasını arama ve bulma isteği duyan bir oyunsever olarak Fahrenheit beni fazlasıyla memnun etti. Oyunda verdiğiniz kararlar kaderinizi ve bunun sonucunda oyunun sonunu değiştiriyor. Düz bir şekilde ilerlemek zorunda değilsiniz. Oyunda karşınıza çıkan karakterlere söylediğiniz her söz, karar anlarında yaptığınız her seçim daha sonra başınıza gelecek olayları olumlu veya olumsuz olarak etkiliyor.
Belki saçma ama oyun içinde gereksiz görünen ayrıntılarla ilgilenmeyi severim. Sıradan objelerle, önemsiz karakterlerle etkileşime girmek hoşuma gider. Fahrenheit'da etrafı kurcaladığımda yapacak birsürü iş buldum..Örneğin tuvalete girmek, kahve içmek, televizyon izlemek, müzik dinlemek, gitar çalmak, hatta kız arkadaşınızla sevişmek gibi...Cinayeti araştıran polisi kontrol ederken arada kafa dağıtmak için basketbol bile oynayabiliyorsunuz. Ve işin güzel tarafı bütün bunları da siz yönetiyorsunuz. Bu şekilde oyun sadece bir oyun olmaktan çıkıyor, farklı insanların yaşam kesitlerini sunan bir hikayeye hatta bir filme dönüşüyor."Oyun değil de sanki film" sözü en çok Fahrenheit'a yakışıyor..
Ayrıca verdiğiniz kararların oyundaki karakterlerin moral durumunu değiştirmesi de çok ustaca düşünülmüş. Hatalı kararlar verdiğinizde karakterinizin morali bozuluyor. Sürekli yanlış işler yapmaya devam ederseniz kontrol ettiğiniz karakter depresyona girip sonunda intihar ediyor. İlgi çekici bir fikir daha..Tabi karakterinizi iyi hissettirecek fırsatlar da etrafta bolca var. Sadist ruhlu biri değilseniz kimse intihar etmek için bir sebep bulmuyor oyunda..
Sözün özü mükemmel bir oyun. Hem de sadece dört disket...Hemen çektirmek için gidin Yazıcıoğlu Pasajı'na...Grand Computer'da 10 oyun çektirene 1 oyun bizden kampanyası varmış...Oyunu oynamak için gerekli kafa ayarını yaparken yıldız tornavida kullanmaya dikkat edin ama...(Nostalji rüzgarları esti bir an)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment