Sunday, December 30, 2012

The Breakfast Club (1985)

John Hughes'un yönetmenliğini yaptığı film, birbirlerini hiç tanımayan beş lise öğrencisinin farklı sebeplerden dolayı bir Cumartesi günü okula gelme cezası almalarıyla başlar. Cezayı veren kıl öğretmen Mr.Vernon tarafından sabahtan akşama kadar sınıfta oturmak ve "Kim olduğunuzu düşünüyorsunuz?" başlıklı bir makale yazmak zorunda bırakılmışlardır. İlk başta cezalı beş gencin hiçbir ortak noktaları yok gibi görünmektedir. Ancak kısa bir süre sonra hepsinin aileleriyle çeşitli sorunlar yaşamakta olduğu ortaya çıkar. Judd Nelson'un canlandırdığı John Bender karakteri, gruptaki en haşarı tip olarak dikkat çeker.(Sonradan lakabı "Suçlu" olarak belirlenecektir). Sınıfa adım attığı andan itibaren diğer çocuklara sataşmaya başlar. Arıza, korkutucu, ancak aynı zamanda komik bir tiptir. Kısa sürede Mr.Vernon ile kapışarak birkaç hafta sonu cezası daha alır. Kendisine sonradan "Sporcu" denilecek Andrew Clark ile (Emilio Estevez) ile de takışır. Sebebi "Prenses" takma adını alacak olan Claire Standish'e (Molly Ringwald) cinsellik içerikli şakalar yaparken fazla ileri gitmesi ve Andrew'un sabrını taşırmasıdır. Bu arada "Çöp Tenekesi" Allison Reynolds (Ally Sheedy), beşlinin içindeki en garip karakter olarak dikkat çekmektedir. Kimseyle konuşmaz, kimsenin kendisiyle konuşmasına izin vermez, acayip yiyecekler yer.. "Beyin" Brian Johnson (Anthony Michael Hall) ise diğerlerinin aksine not ortalaması yüksek bir öğrencidir. Ancak ebeveynlerinin kendisinden sürekli başarı beklemelerinden bunalmış durumdadır. Saatler ilerledikçe gençler birbirlerini daha iyi tanımaya başlarlar. Hepsinin ortak noktasının ev hayatlarının tatmin edici olmadığı gerçeği ortaya çıkar. Bu da birbirlerine yakınlaşmalarını sağlar. Ancak yine de birbirlerine herşeyi anlatamazlar. Bu arada Bender, yanında taşıdığı esrarı diğerlerine ikram eder. Böylece duvarlar yıkılır. Birbirlerine karşı daha açık olmaya başlarlar. Konuşmalar esnasında çocukların anne-babalarının onları nasıl korkuttukları, onları ne kadar bencilce yönlendirmeye çalıştıkları, kendileri olmalarına ne derece izin vermedikleri ortaya çıkar. İçine kapanık bir tip olarak gözüken Allyson da ilerleyen saatlerde kabuğundan kurtulacak ve konuşmalara katılacaktır. Hatta ebeveynleri gibi olmak istemediklerini konuştukları sırada "Büyüdüğün zaman kalbin ölür" diyerek filmin akılda kalıcı repliklerinden birine imza atar. Gün sona erdiğinde "Beyin" Brian, Mr.Ventor'un istediği "Kim Olduğunuzu Düşünüyorsunuz?" konulu makaleyi aşağıdaki şekilde yazarak masasına bırakır: "Sevgili Bay Vernon, Hatalarımız yüzünden Cumartesi'yi feda ettiğimizi kabul ediyoruz. Bizi kim olduğumuzu düşündüğümüz konulu makaleyi yazmaya zorlamanız çılgınca. Bizi istediğimiz gibi görün, en basit şekilde ve en uygun tanımlamalarla. Ama gördük ki her birimiz birer beyiniz, bir sporcu, ve bir akıl hastası, bir prenses ve bir suçlu..Sorunuzun cevabını verdik mi? Saygılarımızla, Kahvaltı Kulübü" The Breakfast Club, alelade bir gençlik filminden çok farklıdır. Filmin neredeyse tamamı aynı mekan içinde geçiyor olmasına rağmen karakterlerin diyalogları o kadar etkileyicidir ki filmin bir saniyesinde bile sıkılmazsınız. İzledikçe izleyesiniz gelir. Film, ailelerin çocuklarının kişilikleri üzerindeki etkilerini gözler önüne serer. Ergenlik sorunlarına farklı açılardan bakışlar getirir. The Breakfast Club, 80'lerin genel havasına uygun biçimde samimidir. Düşündürür, bazen duygulandırır, bazen güldürür. Son olarak, filmin başında ve çeşitli yerlerinde çalan Simple Minds parçası Don't You Forget (About Me) akıllardan çıkmaz:

2 comments:

Uloin Glymur said...

Sayfanda görüp izledim filmi. Aralarındaki diyaloglar epey iyiydi. İlişkiyi tek bir kalıp içerisine sokmadan ortaya koyan gençlik filmleri ya da dizilerindeki bu tutumu seviyorum. Ayrıca kızın fırlatıp attığı jambonun akıbetini merak ediyorum hala haha.

Fırsat bulursan bakmanı istediğim bir film var. İzlemediysen tabii.

http://www.imdb.com/title/tt1320297/

Serhat said...

Diyaloglar filmi tekrar tekrar izleme isteği uyandırıyor bende:) Hele serseri karakteri oynayan Judd Nelson'ın "Şimdi Brian'ın evini gözümde şöyle canlandırmaktayım" diyip taklidini yaptığı sahne bir türlü aklımdan çıkmıyor..Beğenmene sevindim..Si può fare'yi izlememiştim, hatta duymamıştım bile..Şu an indirilmiş halde, izlenmeyi bekleyen filmler arasında üst sıralarda bekliyor:)