Monday, October 28, 2013

Suçlu



Hayat böyle işte..Bazen bir duruma fena halde tepki göstermek istediğin halde neticesinde kaybedebileceğin şeylerin korkusu yüzünden frene basıyorsun..Bazen de haklı olduğuna kesin biçimde inanıp tepkini gösterdiğinde de hiç beklenmedik sonuçlarla karşılaşıyosun..Bu şiir, memleketteki kadın-erkek ilişkilerini pek de gerçekçi biçimde yansıtmıyor..Erkeklerin bu kadar düşünceli oldukları ne zaman görülmüş?

Wednesday, October 23, 2013

Efsane Commodore 64 Oyunları

7 yaşında henüz İlkokul 2'ye giden bir velet iken bir akşam babamın elinde siyah bir poşet ile eve geldiğini hatırlıyorum..Babam, o zamanlar arada bir küçük sürprizler yapıp legolar getirirdi bana. Bu sefer de öyle birşey yaptığını düşünüp heyecanla yanına gitmiştim.."Bilgisayar aldım" demişti..Tahtakale diye bir yerden bahsetmişti. Orada ucuzluk mu ne varmış..Bilgisayarı uygun fiyata bulmuş..Hayatımda "Tahtakale" kelimesini ilk duyduğum andı..Tabi sevinçten bunu fazla önemsemeyip bir an önce bilgisayarı oturma odasındaki Philips marka 52 ekran tüplü televizyonumuza bağlama işine girişmiştim..

Kurduğum bilgisayarın adı Commodore 64 idi ve babam bana bu aleti alarak mı iyilik mi kötülük mü yaptığı konusunda sanırım asla emin olamadı..Commodore'un evimize girmesiyle benim için bir devir kapanmış, evdeki legoların ve o zamanlar gazetelerin verdiği kartondan ev maketlerinin yüzüne bakılmaz olmuştu..

Commodore 64, benim ilk göz ağrımdı..Gelmiş geçmiş bilgisayarlar içinde en sıcak ve samimi olandı..Bir süre sonra bağlı olduğu televizyonunun görüntüsünü bozmasına, zaman zaman kafa ayarı diye tornavidanın bilgisayarın teybinin içine sokulmasıyla icra edilen akıllara zarar bir ayara gereksinim duymasına, bazı oyunları 10-15 dakikada yükleyebilmesine rağmen hiçbir zaman kızamadım ona..Yapabilecekleri sınırlıydı (Sadece 64 KB RAM'e ve sahipti ve grafik çipi 16 renkten oluşuyordu), ancak kısıtlı kapasitesi, hayatım boyunca oynadığım en zevkli oyunların birçoğunu bu tüm zamanların en çok satan ev bilgisayarında oynamama engel olmadı..

Datasette kullanarak başladığım Commodore hayatıma 5¼ Inch boyutındaki devasa disketler ile çalışan bir Commodore 1541 Disk Drive ile devam ettikten sonra tekrar Datasette'e dönerek veda etmiştim..Bu süre zarfında bu efsanevi bilgisayarda oynadığım en keyifli oyunlardan oluşan bir derleme yapayım dedim. Elbette aradan 20 seneden fazla zaman geçtiği düşünülecek olursa unuttuklarım olabilir, lütfen kusura bakmayınız...



10 - GHOSTS 'N GOBLINS (CAPCOM/1986)



Ürkütücü bir mezarlıkta başlayan; üzerimize doğru uçan kargaları ve kırmızı iblisleri, tepemizden ok atan şişman canavarları ve yer altından bir anda çıkan zombileri yok ederek ilerlediğimiz Capcom'un bu harika platform oyununda bölümler ilerledikçe düşmanlar zorlaşırdı. Oyuna ilk başladığımızda elimizde ateş tuşuna bastığımızda dümdüz ileriye giden dandik bir silah mevcutken, düşmanları öldürmek suretiyle meşale, balta, bıçak ve kalkana benzeyen acayip bir silah bulunabiliyordu.(En kullanışlı silah bıçaktı) Yönettiğimiz karakter bir mumyaydı ve üzeri sargılarla kaplıydı. Düşmanlardan aldığımız her darbede sargılar birer birer ortadan kalkar ve en sonunda ölmeden hemen önce bir iskelete dönüşürdük. Hayatımda oynadığım en sabır gerektiren ve beceri isteyen oyunlardan birisi olan Ghost 'N Goblins, Gametrailers.com sitesi tarafından tarihteki en zor ikinci oyun seçilmiştir..


9 - R-TYPE (IREM/1987)



Uzayda geçen bu Shoot 'em Up oyunu, türünün en iyilerinden biriydi..Deli gibi üzerimize gelen düşmanları birer birer yok ederek bulduğumuz çeşitli power-up'lar sayesinde minik uzay gemimizi güçlendirir ve zamanla çaprazlara, aşağıya-yukarıya hatta geriye doğru bile ateş edebilecek duruma gelirdik. Bölüm sonu canavarları harika biçimde tasarlanmışlardı ve bazıları Alien'lara benziyorlardı. Oyunda temel olarak sürekli ateş ederek ekranın sağına doğru ilerlemekten başka birşey yapıyor olmasak da sürükleyicilik ve iyi tasarlanmış düşmanlar sayesinde insanın canı hiçbir zaman sıkılmıyordu..


8 - THE GREAT GIANA SISTERS (RAINBOW ARTS/1987)



Super Mario Bros'un Commodore 64 versiyonu olarak görülebilecek The Great Giana Sisters, son derece şirin grafiklere ve birbirinden iyi tasarlanmış bölümlere sahipti. Giana ve Maria adında iki kız kardeşi yönettiğimiz, önümüze çıkan taşları kafa atıp kırarak içlerinden çıkan çeşitli objeleri toplayarak ilerlediğimiz oyunda bir çok gizli oda bulunurdu ve bunları keşfetmek çok keyifliydi..Yuvarlak, acayip bir nesneyi aldıklarında kızların saçları kabararak cadı saçı gibi olurdu. Chris Hülsbeck adında zamanınının önemli video oyunu müzik besteleyecisi şahsın elinden çıkmış müzikleri de şahaneydi..


7 - BOULDER DASH (FIRST STAR SOFTWARE/1984)



Ufacık bir karıncayı yöneterek her an üzerimize düşecek gibi görünen taşların altında kalmadan ekranın çeşitli yerlerinde bulunan elmasları toplama amacına dayalı Boulder Dash, oynaması çok keyifli ama bir o kadar da zor olan zeka oyunlarından biriydi. Ekranda serseri mayın gibi dolanan böceklere dikkat etmek gerekiyordu..Bazı bölümlerde elmaslar, taşları böceklerin üzerine düşürerek onları patlattığımız zaman ortaya çıkarlardı. Bu oyunda yönettiğimiz karınca, gördüğüm en sevimli oyun karakterlerinden biriydi. Bir süre hiçbirşey yapmadan beklediğimizde canı sıkılır ve ayaklarını yere vurmaya başlardı. Taşların arasına sıkışıp kaldığında sürenin bitmesini beklemekten başka yapacak birşey yoktu...


6 - SAMURAI WARRIOR : THE BATTLES OF USAGI YOJİMBO (FIREBIRD/1988)



Bir tavşandan samuray yaratarak onu oyun karakteri yapmak kimin fikriydi bilmiyorum ama bu oyun oynadığım en zevkli Role Playing'lerden biriydi. Geniş bir harita üzerinde karşımıza çıkan ninjaları ve garip canavarları öldürerek, evlere ve mağaralara girerek, köylülere selam vererek yolumuza devam ederdik..(Karakterimiz köylüleri öldürürse harakiri yapıyordu) Köylü gibi görünüp bir anda ninjaya dönüşen adamlar insanı sinir ederdi. Canımız azaldığında aşçı kadına para verip pilav yiyerek enerjimizi arttırabiliyorduk. Kılıcımızı çektiğimizde çalan müzik bir anda değişir ve etraftaki köylüler kaçmaya başlarlardı. Grafikleriyle, müzikleriyle, oyuncuya verdiği serbestlik ile (Para verip kumar oynamak bile mümkündü) Commodore-64 tarihinin iz bırakan oyunlarından biriydi...


5 - RICK DANGEROUS (CORE DESIGN/1989)



Indiana Jones'a benzer saçma bir karakteri yönettiğimiz oyunun daha en başında kopup gelen kayanın zavallı adamımızı kovalaması, Rick Dangerous'ın ne kadar zor bir oyun olduğuna işaret ediyordu. Aniden çıkan ve insanı çaresiz bırakan tuzaklar yüzünden birçok yeri en az bir kere ölmeden geçemiyorduk. Bu nedenle her bölümdeki tuzakların yerini ezbere bilmemiz gerekiyordu. Oyunun insanı bazen sinir eden zorluğunu bir kenara bırakırsak, yapılmış en iyi platformlardan biri olduğunu söylemek lazım..Bir de Rick'in öldükten sonra ekrandan aşağıya doğru uçarken kollarını iki yana doğru açıp "Vıaaaaaaaaaa" diye bağırışını unutmak mümkün mü?


4 - INTERNATIONAL KARATE (SYSTEM 3/1986)



Beyaz kuşaklı acemi bir kareteciyle ülke ülke dolaşıp siyak kuşağa ulaşmaya çalıştığımız oyunda dövüş hareketleri inanılmaz gerçekçiydi. Yumruk, tekme, uçan tekme, dönen tekme gibi klasik hareketlerin yanı sıra dirsek atma, kafa atma, yere eğilip tekme sallama gibi hareketler de yapabiliyorduk. Etkili bir vuruştan sonra rakibimizin yere devrilip yıldızları saymasını izlemek çok keyifliydi. Kafamızla taş kırdığımız ve üzerimize gelen toplardan korunmaya çalıştığımız ara bölümler oyuna renk katıyordu. International Karate, halen Mortal Kombat ve Tekken serileri ile beraber oynadığım en zevkli dövüş oyunlarından biri olarak hafızama yerleşmiştir..


3 - IMPOSSIBLE MISSION (EPYX/1984)



Deli bir profesör dünyayı yok etmek amacıyla her yeri bombalarla doldurmuştur. Süper kahraman olarak yapmamız gereken, içleri bizlere zarar verebilecek sayısız robotla dolu odaların arasında sağa sola koşturarak her objeyi incelemek ve bulmacaları çözerek profesörü bulmaktır. Ancak oyunun isminden de anlaşılacağı üzere bunu becermek pek kolay olmayacaktır. Impossible Mission, 1984 yılında çıkmış olmasına rağmen Commodore için oldukça güzel kabul edilebilecek grafikleri ve robot tasarımlarının başarısı ile dikkat çeker. Ayrıca oyun ekranının altında yer alan kontrol panelleri ve ilerlerken karşılaştığımız terminal ekranları, oyuna esaslı bir bilim-kurgu havası katar. Metal zeminin üzerinde koşarken duyulan ayak sesleri ve kahramanımızın boşluklara düşerken attığı çığlık insanın kabuslarına girebilecek türdendir..


2 - EMLYN HUGHES INTERNATIONAL SOCCER (AUDIOGENIC/1988)



Sıra geldi başında en çok zaman geçirdiğim Commodore 64 oyununa..Emyln Hughes International Soccer, daha oyuna başlamadan oyuncuya sunduğu seçenekler ile takdirimizi toplardı.Beraberlik halinde uzatma olsun mu, deplasmanda atılan gol 2 gol sayılsın mı, oyuncular topa topuklarıyla vurabilsinler mi, kaleciyi bilgisayar mı yönetsin gibi ayarları istediğimiz gibi değiştirebiliyorduk. (Bu, o zamana kadarki futbol oyunlarında görmeye alışık olmadığımız birşeydi) Hatta çimlerin rengini bile değiştirebiliyorduk! Oyuncuların top sürüşü, şutları ve kayarak müdahaleleri ile kalecilerin kurtarışları ve degajları oldukça etkileyiciydi..(Ancak topa havadan nasıl vurulacağını öğrenmem birkaç ayımı almıştı) Dıt dıt dıdı dıt dıdı Dıt dıt dıdı dıt şeklindeki korna sesi gibi müziği ve oyuncuların gol attıktan sonra yumruk şov yapmaları aklımdan hala çıkmamıştır..Oyunun en zevkli tarafı ise oyuncuların ve takımların isimlerini, takımların forma renklerini değiştirerek kendi ligini yaratmaktı..


1 - LAST NINJA 2 (SYSTEM 3/1988)



Last Ninja 2, sanırım Commodore 64'ün kısıtlı imkanları ile yapılabilecek en detaylı oyundu. İzometrik grafikleri, nefis müziği ve gerilim filmlerini aratmayan atmosferi ile aklımızı başımızdan alırdı. Bölümleri geçmek için çeşitli eşyalar bulmak ve kafayı çalıştırarak bu eşyaları doğru yerlerde kullanmak gerekirdi. Bu eşyaları ararken karşımıza türlü türlü düşmanlar çıkardı (İlk bölümdeki bıçak fırlatan palyaçoyu unutmak mümkün mü). Oyunun zorluk seviyesi hayli yüksek olduğundan düşmanlarla savaşmak yerine yanlarından zıplayarak kaçmak çoğu zaman daha faydalı olurdu. Bir Arcade/Adventure'dan beklenebilecek herşeye sahip olan olan Last Ninja 2'yi Commodore 64 tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyunu olarak görüyorum..



BAKINIZ:EFSANE AMİGA OYUNLARI

Saturday, October 19, 2013

Müzikli Külot



İstiklal Caddesi'nde bir zamanlar böyle abuk subuk ürünler satan bir dükkan vardı..Hala var mı bilmiyorum ama akıl sağlığı yerinde olan bir insanın fotoğrafta kırmızı ile işaretlediğim yerde yazan şeyi hangi sebeple alıp kullanma ihtiyacı hissedebileceğini merak etmeden duramıyorum..

Friday, October 18, 2013

Top 10 Değeri Bilinmemiş Komedi Filmleri

Komedi filmlerine, özellikle "kara komedi" denilen güldürürken insanı kimi zaman sinir eden, hatta korkutan, "Bu kadarı da çok saçma!" dedirten türe ilgim vardır..Bu vesile ile bu güne kadar izlemiş olduğum komedi filmlerinden yeteri kadar bilinmediklerini tahmin ettiklerim ile ilgili bir derleme yapayım dedim. Özellikle "En iyi komedi filmleri" ifadesini kullanmaktan çekindim çünkü sanat eserleri göreceli kavramlardır ve benim defalarca izlemeye doyamadığım bir filmi bir başkası 10 dakika seyrettikten sonra Shift+Delete tuşları ile çok uzaklara gönderebilir. Ayrıca sinema dünyasında o kadar fazla seçenek, keşfedilebilecek o kadar çok güzellik var ki belki de bir süre sonra listeyi yenilemek durumunda kalacağım ancak o zamana kadar beni derinden etkilemiş olan şu fimlerle ilgili birkaç satır yazmak istedim..


10 - OFFICE SPACE (1999)



Kaçımız yaptığımız işten tam anlamıyla memnunuz ki? Arada bir patronlarımıza kızıp herşeyi bırakıp gitmek, tamamen farklı alanlarda yeni bir işe başlamak istemiyor muyuz? İşte ofisindeki rutin işlerden, saçma kurallardan ve anlayışsız yöneticilerden usananların, sürekli kağıt sıkıştıran yazıcıları ve hiç durmadan çalan telefonları kırıp parçalamak isteyenlerin, iş yerinin cehennemden farksız bir yer olduğunu düşünenlerin zevkle izleyebilecekleri bir film Office Space...Kovulduktan sonra kafayı yiyip iş yerini ateşe veren gözlüklü adama ve sinir bozucu bir ses tonuyla telefonlara bakan şişman sekretere özellikle dikkat etmek lazım...Jennifer Aniston da hem performansı hem de güzelliğiyle göz kamaştırıyor..



9 - DEATH AT A FUNERAL (2007)



Karışan cenazeler, yatıştırıcı yerine yanlışlıkla uyuşturucu alan adamın yaşadığı trajedi, ölen adamın cüce gay sevgilisinin aileye şantaj yapmaya çalışırken başına gelenler (Bu rolde Game Of Thrones'dan hatırladığımız Peter Dinklage'i görmekteyiz)...Dirty Rotten Scoundrels gibi olağanüstü komik bir filme imza atmış yönetmen Frank Oz'dan İngilizlerin espiri anlayışını sevmeyenlerin dahi hiç sıkılmadan izleyebilecekleri bir kara komedi klasiği...Sırf filmin sonlarında ölen adamın oğlunun, tabuttan çıkan cüceye "Babamın tabutunun içinde ne arıyorsun?" diye sorduğu sahne için bile izlenebilir...



8 - MY COUSIN VINNY (1992)



Genellikle Goodfellas, Casino gibi gangster filmlerinde görmeye alıştığımız psikopat rollerin adamı Joe Pesci, bu filmde hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş deneyimsiz bir avukat rolünde ve komik kişiliğiyle karşımıza çıkar. Her zamanki gibi hızlı konuşur ve hem konuşmalarıyla hem de mimikleriyle insanı gülmekten kırır geçirir. Nişanlısı rolündeki Marisa Tomei de bu filmdeki performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu oscarını kapmıştır..



7 - BRAINDEAD (1992)



Bir gün birisi "Yaşlı bir kadının kendi kulağını yediği, bir rahibin "TANRI İÇİN KIÇ TEKMELİYORUM" diye bağırarak zombileri kung-fu yapma suretiyle dövdüğü, daha sonra rahibin de bir zombi haline gelerek bir zombi hemşire ile aşk yaşadığı, bu ilişkiden doğan zombi çocuğun çocuk parkında normal çocukları katletmek üzereyken son anda engellendiği ve bu esnada feci halde dayak yediği, başrol oyuncusunun bir çim biçme makinesiyle onlarca zombiyi kestiği, kanın gövdeyi götürdüğü bir film izleyeceksin ama izlerken gülmekten kırılacaksın" deseydi ona "Dalga mı geçiyorsun?" diye cevap verirdim..Ancak Braindead, kulağa imkansız gibi gelse de komedi ile korkuyu harika biçimde harmanlayan sıradışı bir film olarak hafızama kazındı. Sonraları Lord Of The Rings üçlemesine imza atacak olan yönetmen Peter Jackson'un bu komik kan banyosunu midesi kaldırabilecek herkese tavsiye ediyorum. Aynı yönetmenden bir benzeri için bakınız: Bad Taste



6 - CLERKS (1994)



Kendim de tezgahtarlık yapmış olduğumdan dolayı biliyorum, müşterilerin çoğu kıldır..İstekleri bitmez, kaprislidirler, kendilerini hep çalışanlardan üstün görürler. Clerks, müşterilerinden nefret eden ancak haliyle onlara katlanmak zorunda kalan iki tezgahtarın son derece keyifli diyaloglarla bezenmiş ve + 18'lik kesime hitap eden hikayesi olarak dikkat çeker. İşin ilginç tarafı ise filmin, yönetmen Kevin Smith'in gerçekten o zamanlar çalıştığı dükkanda çekilmiş olmasıdır..Resimli kısa bir özeti için..



5 - NIGHT ON EARTH (1991)



Dünyanın 5 ayrı şehrinde, 5 ayrı taksinin içinde geçen hem komik hem de dramatik ve sıradışı hikayeleri anlatan bir Jim Jarmusch başyapıtı olan Night On Earth, özellikle Winona Ryder ve Roberto Benigni'nin yıldızlaştıkları şahane bir komedidir. Belirli bir konsept içinde 5 ayrı kısa filmden oluşmuş gibi gözüken yapımda espiri dolu diyaloglar soluksuz biçimde ilerler, neticesinde yaklaşık 2 saat 10 dakika süren filmin nasıl bittiğini anlamazsınız..Özellikle New York'te geçen ve Doğu Almanya asıllı saf şoförün sakarlıkları üzerine kurulan bölümü gülmekten doğru dürüst izlemeyedim desem yeridir..Roma kısmında Roberto Benigni'den insanın çenesiyle nasıl katil olabileceğini öğreniriz..Hikayenin en dramatik tarafını yansıtan Helsinki bölümünde ise bir filmin en hüzünlü anlarında bile insanı gülümsetmeyi nasıl başarabildiğine hayranlıkla şahit oluruz..



4 - MONTY PYTHON AND THE HOLY GRAIL (1975)



Kral Arthur efsanesiyle dalga geçmek maksadıyla yazılan Monty Python And The Holy Grail, daha başındaki altyazıları esnasında tebessüm etmenizi sağlar. (Hangi filmin başında altyazılar gösterilirken "Altyazılardaki hatadan ötürü özür dileriz. Sorumluların işine son verildi.", ardından da "İşine son verilenlerin işine son vermekten sorumlu olanların işine son verildi" yazar ki?)..Filmdeki kahramanlarımız bir tuhaftır, "kutsal el bombası" adını verdikleri bir bombayla bir mağarayı koruyan beyaz bir tavşanı patlatırlar. Sürekli "Ni" diyip duran şövalyeleri sadece "Bu" diyerek bertaraf ederler..Saldırdıkları kaleden üzerlerine tavuk, horoz, kedi gibi hayvanlar atılmaları nedeniyle geri çekilmek zorunda kalmalarının ardından tahtadan bir tavşan yapıp (Truva atı misali) kalenin içine sızmaya çalışırlar ancak tek bir sorun vardır, tavşanın içinde kendileri yoktur! Filmin sonunda ise şövalyeleri polis tutuklar...Benim gibi beyazperdede zaman zaman absürdlük görmek isteyenlerin yanıbaşında bulunması gereken şahane bir filmdir..



3 - TOP SECRET! (1984)



Jim Abrahams ve David Zucker isimleri size birşey çağrıştırıyor mu? Airplane desem, Hot Shots desem, The Naked Gun serisi desem? 80'lerin bu kült olmuş filmlerinin yapımcılarının diğerleri kadar fazla bilinmeyen bu çılgın komedisinin hemen hemen her sahnesine bir espiri sıkıştırılmıştır. (Sinema tarihinin dakika başına en fazla espiri düşen filmi bile olabilir) Asiler ile Alman askerlerinin çatıştığı sahnede sesli biçimde gülmemek neredeyse imkansızdır. Usta oyuncu Omar Sherif ve kariyerinin henüz ilk filminde oynayan Val Kilmer'ın yıldızlaştıkları Top Secret; bir kere izlemenin kesinlikle yetmeyeceği, şu ana kadar gördüğüm en eğlenceli ve bir o kadar da absürd komedi filmidir..




2 - SHAUN OF THE DEAD (2004)



Normalde romantik komedi türünü sevmem ancak işin içinde zombiler varsa bir ayrıcalık gösterip zamanımı ayırabilirim! Edgar Wright'ın yönettiği; Simon Pegg ve Nick Frost'un harika oyunculuklarıyla İngiliz işi komedinin en iyi örneklerinden birine imza attığı film, aynı zamanda İngiliz toplum yaşamını ince bir biçimde eleştirmesiyle de dikkat çeker. Virüsün yayılıp insanların zombiye dönüşmeye başlamalarının ardından bir sabah uyanıp hiçbir şeyin farkında olmadan markete kola almaya giden kahramanımızın markete gidiş ve geliş sahneleri efsanedir. Ayrıca bir komedi filmi olarak tasarlanmış olmasına rağmen gore efektlerinin de oldukça başarılı olduğunu söylemek lazım..



1 - AFTER HOURS (1985)



Gerilim, mafya ve suç filmlerinin usta yönetmeni Martin Scorsese'nin canı komedi türüne el atmak istediğinde ortaya nasıl birşey çıkabilir ki? Tabi ki sadece bir gecede olayların inanılmaz hızlı bir şekilde geliştiği, başrol oyuncusunun başına gelmedik iş kalmayan, hiç bitmeyen aksilikler üzerine kurulu şarap gibi bir film..After Hours, şu güne kadar izlediğim en keyifli kara komedi örneğidir. Filmin inanılmaz kurgusu ve çılgın atmosferi sayesinde izlerken bir buçuk saatin nasıl geçtiğini anlamam mümkün olmamıştır. Scorsese'nin 80'li yıllarda The King Of Comedy ile beraber yaptığı en nefis filmlerden biridir.



Saturday, October 05, 2013

Moda'nın Kedileri

Bu fotoğrafları yazın Moda'nın ara sokaklarında gezinirken çekmiştim.İnsanların hayvanlardan öğreneceği ne kadar çok şey bulunduğunu göstermeleri bakımından önem teşkil ediyorlar..Bu arada an sondaki resimde tepede duran vahşi kediyi jüri özel ödülüne layık görüyorum..

666 MB



Geçenlerde Mp3'lerimle ilgili bir düzenleme yaparken sıra Entombed'a geldiğinde ekran yukarıda görüldüğü şekilde dondu kaldı ve bilgisayarım bir süreliğine iptal oldu..Hadi bunu da açıklayın nihilistler..

(Aşağıya da L-G Petrov'un şu controversial resmini koyayım da tam olsun bari)