Friday, August 25, 2006

Pain Doesn't Hurt When It's All You've Ever Felt

Bu aralar en çok dinlediğim sakat, karambol, kalbe zararlı şarkıları düşündüm de....


1-Diary Of Dreams-Colorblind

Bu Adrian Hates ve grubunun hayatıma girmesi iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum. Bir yandan atmosferik müzikleri onları hayatımın gruplarından biri yaparken bir yandan da zaten pek normal olmayan ruh halimi daha da diplere sürüklüyorlar..Hiçbir insan evladının özellikle şarkının nakaratındaki duygu yoğunluğuna kayıtsız kalabileceğini sanmıyorum..Come with me........


2-The Gathering-Alone

Fazla söze gerek yok. Her sabah etrafta kimseler yokken aklıma gelen ilk şarkı bu oluyor. The Gathering, bence hiç sıkılmadan dinlenebilecek, zamana hiç yenik düşmeyecek bir albüm yapmış. Bu şarkının bana çağrıştırdıkları şu an için biraz özel şeyler olsa da siz bir dinleyin, belki ortak bir noktada birleşebiliriz..


3-The Gallery-A Wave Of Mature Grain

Bu grubu keşfetmemi sağlayan adaşım Samuray Bektaş'a teşekkürlerimi iletiyorum buradan. Non Serviam'da bu albüme 6 üzerinden 6 vermeseydi muhtemelen gruptan hiç haberim olmayacaktı..Şarkıya gelince..Muhteşem bir gitar melodisi, araya serpiştirilmiş güzel bayan vokaller ve parçanın her an patlama yaratabilecek bir havası olmasına rağmen aynı zamanda içsel duygulara da hitap etmesi bu şarkıyı favorilerimden biri yapıyor..


4-Ihsahn-The Pain Is Still Mine

Muhteşem bir klavye melodisi, olağanüstü bir atmosfer ve keskin tempo iniş çıkışları..Bir şarkıyı çok sevmek için daha kaç tane nedene ihtiyacım olabilir ki?


5-Sundown-As Time Burns

Gece kadar karanlık albümün en baba şarkısı desem basitçe özetlemiş olurum sanırım..

Thursday, August 24, 2006

Rumours About Angels

Bazı şeylerin üzerinden bu kadar zaman geçtiğine inanası gelmiyor insanın..

Parıldıyorlar orada..Parıltılarını görmemi sağlayan içinde bulunduğum umutsuzluk ve derin yalnızlık mı acaba?Ne farkeder ki..Yaşamımın asla eskisi gibi olamayacağıma gün geçtikçe daha çok inanmaya başlıyorum..Keşke birileri gelip tamamen yanlış düşündüğüme inandırabilse beni, hatta bunu canımı sıkacak kelimeler söyleyerek de yapabilir..Keşke birileri olsa..Bundan emin olabilsem..Keşke tekdüzelik bu kadar yer kaplamasa neden içinde bulunduğumu asla bilemediğim bu hayatta..

Daha önce başarmış olduğum birtakım işleri ve yaşamış olduğum güzel anları düşünerek hala bir miktar güç bulabiliyorum.Belki küçük çapta da olsa da bir hedefim var gelecekle ilgili..Ama son günlerde şu ana kadar gerçekleştiremediğim hayallerim ve boşa harcadığımı düşündüğüm zamanla o kadar sık hesaplaşmaya başladım ki..Bu ne zaman başladı bilmiyorum, sanki başı yok ama sonsuza kadar sürecek gibi..Kendimi baskı altında hissediyorum, daralıyorum..Bunun sebebi sabah saatim çalınca kalkıp işe gitmek, iş hayatında stres yaşamak falan olmamalı..

Hala bazı hareketlerimi ve sözlerimi kendim bile anlayamıyorum..Hala uzağım insanlara, beni saklandığım sığınakların içinden çekip gün ışığına çıkarabilecek mucizevi kişinin gelmesini bekliyorum..

"Korkarak yaşarsan hayatı sadece seyredersin".Sadece doğru olduğunu kabul etmekle yetiniyorum bu sözün, çünkü hiçbirşeyi değiştirmek için gücüm yok gibi..

Şu anda bir gece yolculuğunda (Otobüs bile olur, ama uzun mesafe olmalı) Diary Of Dreams'in One Of 18 Angels albümünu dinlemek istiyorum.Karanlıktaki güzellik beni cezbediyor..

Saturday, August 19, 2006

Pasaj Günlerinden


Akmar Pasajındaki bir müzik markette çalışırken karşılaşabileceğiniz normal olaylarlardan bir derleme yaptım:

1 - Her sabah dükkanı açarken karşıdaki kitapçının iğrenç hoparlöründen yayılan Şebnem Ferah şarkılarını son seste dinlemek..(İlerleyen saatlerde Şebnem Ferah'tan türkülere geçtiklerinde kontrolü kaybediyorum ve onlara yükses volümde metal müzik ile karşılık veriyorum.Sonuçta bizim hoparlörlerimiz onlarınkini bastırıyor ve zafer metal savaşçılarının oluyor)

2 - Pasajdaki bütün kitapçıların dükkanlarının önlerinden geçen herkese "Buyrun", "Kitaplarda %50 indirim var", "Aradığınız bir kitap var mı?" diye seslenmeleri..(Birşey arayan insan sorar zaten..Görüyor senin ne sattığını...Hatta geçen gün bana da "Buyrun" dediler bir kitapçının önünden geçerken)

3 - Pasajdaki kitapçılardan birinin adının Kozi Kitabevi olması(Ee ne var bunda demeyiniz, adamın ad Kozi imiş meğer..Ayrıca dükkanın camına sarı-kırmızı-yeşil renklerden oluşan bir flama asıyor herif..Bir de neden Akmar pasajındaki kitapçıların hemen hepsi kürt kökenli, planlı mı yerleştirildiler oraya acaba)

4 - Müşteriler tarafından dükkanda bulunması imkan dahilinde olmayan garip şeylerin sorulması..Örnek: Virüs programı, porno film, erotik film (Porno'nun daha kibar olanı), Zekai Tunca'nın ilk kaseti, bandana, Gandhi Tişörtü, eski İtalya tişörtleri, Amerikan bayrağı baskılı boxer, tespih, ilahi mp3'leri, hap (Evet bildiğimiz keyif verici madde)

5 - Patron faturayı ödemediği için telefonun aniden kesilmesi..Sürekli "Sizden önce uzun saçlı gözlüklü bir bey vardı burda ne oldu ona?" sorularına maruz kalmak..Distribütörü olduğumuz şirketlerin albümlerinin siparişler aksadığı için dükkanda bulunmaması..Distribütörü (Ne zormuş bu kelimeyi yazmak) olduğumuz firmanın CD'lerini yan dükkanda görmek ve hayret etmek..Dükkandaki klimanın bir türlü tamir ettirilmemesi..Bütün yaz eski bir vantilatörle serinlemeye çalışmak (Vantilatörün de bozuk olduğu için sağa sola dönmemesi, hep belli bir yöne üflemesi)..Jazz standının içinden Eminem albümlerinin çıkması..Her sabah yaklaşık yarım saat boyunca kaset ve tişörtleri dışarıya dizmek (Akşam kapatırken de tersini yapmak)..Diğer dükkanların dışarıdaki mallarını basit bir kilit sistemiyle muhafaza ettiklerini görmek, bu durumda tek işkence çekenin biz olduğumuza kanaat getirmek..Zamanında tanesi 1 - 2 eurodan alınmış Budget CD'lerin bir yığın oluşturması ve onları yerleştirecek raf bulamamak..Dışarıdaki telefon tellerinin üstüne üzerine tişört asmak, bu yüzden bir gün "Telefonumuz kesildi sizin yüzünüzden" diye iriyarı bir herifin gelip benden hesap sorması..Karşı dükkanın kendi POS cihazının olmaması, kredi kartıyla yaptığı satışlar için bizim POS cihazını kullanmaları ancak patronun bizim cihazdan yapılan işlemlerin nakit karşılığını onlara çok geç ödemesi - bu yüzden karşı dükkan sahibinin sürekli çileden çıkması..Çekmecelerin kırık dökük olması ve içlerinde nuhnebiden kalma malların bulunması (Video kasetler gibi)

Tuesday, August 01, 2006

Order of Chaos

Bu sabah dükkanı açmak üzere saat 10 gibi evden çıkarak Kadıköy'e doğru yürümeye başladım.Olağandışı bir durum göreceğim aklıma gelmezdi haliyle.Ancak Osmanağa Camisi'ne doğru yaklaştığımda bir anda bağırış çağırış sesleri duyulmaya başlandı.Kaldırımlarda tezgahların kurulmuş olduğunu farkettim.Birsürü esnaf mallarını yere sermiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu."Tişörtler 5 milyon", "Buyruuuun", "Gel vatandaş gel" sesleri birbirine karışıyordu.Yerlere kurulmuş tezgahların çevresinde inanılmaz kalabalıklar birikmişti.Tam bir kaos ortamı hakimdi.Gördüklerime inanamadım."Kadıköy yerine Eminönü'ne mi geldim acaba?" diye düşündüm bir an için.At hırsızı tipli heriflerin arasından sıyrılıp Akmar Pasajı'na ulaştım.Gördüklerimi karşı dükkandaki çocuğa anlatınca: "Ya bugün Zabıtaların günüymüş, çalışmıyolarmış.O yüzden işportacılar sarmış heryeri" dedi.İnanmak istemedim ama doğruymuş.Zabıtaların bir günlük yokluklarını fırsat bilip böyle bir işe kalkışmış adamlar.

Akşam dükkanı kapatıp eve doğru yürümeye başladığımda elemanların hala yerlere kurmuş oldukları tezgahlarında insanlara birşeyler satmaya çalıştıklarını gördüm.Biraz dikkatlice baktım yüzlerine satıcıların.Gözlerini para hırsının bürümüş olduğunu fark etmek zor değildi.Onlar için hayat satış yapmak, para kazanmak demekti.Para hırsı kamçılıyordu onları.Herhalde daha çok para kazanınca daha güzel yerlere gelmeyi, daha güzel kadınlarla birlikte olmayı falan hayal ediyorlardı.

Meseleyi bir sosyoloji mezunu olarak değil de herhangi birisi olarak sorguladım.Demek ki zabıta bu esnaf milletini kendi haline bıraksa her gün bu karmaşa yaşanacak sokaklarda.Para kazanmak uğruna kaldırımlar işgal edilecek, esnafın çıkaracağı rahatsız edici sesler yankılanacak her tarafta..Peki biz nasıl güveneceğiz birbirimize toplum olarak?Herkes bu ölçüde kendini düşünüyorken nasıl uyulacak düzene?Kaldırımlarda uçuşan çöplere, ortaya çıkmış olan iğrenç görüntü kirliliğine bakarken bir kez daha asla parçası olmak istemediğim bir toplumun içinde yaşadığımı farkettim ama yapacak fazla birşey yoktu..Bakkaldan bir iki bira alıp kafayı dağıtmaktan başka elden ne gelirdi?

(Sırf geyiğine bir gün sürekli dükkanın önünde dikilip "CD'lerde yüzde 50 indirim var, buyruuuuun CD'ler, DVD'ler, Filmler, Tişörtler" diye bağıracağım)