Thursday, February 23, 2012

İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler



David Foster Wallace’ın okuduğum ilk kitabı.Hayatı boyunca direndiği depresyonla mücadelesini 2008 yılında intihar ederek sonlandırmış talihsiz bir yazar.Kısa hikayelerden oluşan bu kitabında bize hiperaktif biçimde çalışan aklından çıkan karmaşık ancak ironi yüklü cümleleri ile yaşadığımız çağın insanlarına ve sıradan gündelik hayatımıza ait bir takım rahatsız edici detayları sunuyor.Üzerinde fazla durulmayan, kanıksanmış olarak kabul edilen bazı iğrenç insan davranışlarına atıfta bulunuyor..Kitabın bazı bölümlerinde de kendi karanlık kişiliğini yansıtan karamsar ve sorgulayıcı öykülere yer veriyor…Aşağıda kitapta yer alan kısa hikayelerden birine yer vereceğim.Dünyanın ne kadar fırsatçı insanlarla dolu olduğuna, erkek milletinin bazen ne kadar iğrenç olabileceğine dair yaşanmış bir hikaye..


KISA GÖRÜŞMELER NO: 3
TRENTON,NEW JERSEY (KULAK MİSAFİRLİĞİ)



R-: “Yani ben yine son inen oldum,her zamanki gibi işte.”

A-: “Evet, bekle,koltuğunda gevşe, son inen sen ol, herkes hemen her seferinde durur durmaz koridora yığılmak zorunda diye çantaların elinde,sırılsıklam tere bulanmış bir halde orada beş dakika dikiliyorsun ayakta, sırf-“

R-: “Bekle biraz, sonunda körükten çıkıyor ve şu çıkış kapılarının oradaki karşılama alanına geliyorum, her zamanki gibi taksiye bineceğim diye düşünerek-“

A-: ”Aslında üzücü oluyor bu ani müşteri ziyaretleri, çıkış kapısındaki yolcu karşılama alanında herkesin bekleyeni olduğunu ve çığlıklar eşliğinde kucaklandıklarını ve limuzin şoförlerinin ellerinde senin ismin yazılı olmayan kağıtlar-“

R-: ”Bir saniyeliğine kapa çeneni de şunu dinle, çünkü bir baktım ki dışarı çıktığım zaman kimseler kalmamış.”

A-: ”O vakte kadar oradakilerin çoğu dağılmış oluyor yani, onu diyorsun.”

R-: ”Bir tek kenarda bir kız var, kordonun öteki yanında kalmış, yolcu körüğünün içine bakıyor, sonra dışarı çıktığım sırada ona baktığımı görünce gözlerimiz buluşuyor falan işte, ondan başka kimse yok orada ve ne yapıyor, kalkıp ağlayarak dizlerinin üzerine çöküyor, iki gözü iki çeşme döşemeyi dövüyor ve hep ucuz malzeme aldıkları için düşük kalite zamk birden atıyor ve döşeme hemen yerinden sökülerek onların çeyrek milyonluk masraflarını üç katına çıkarıyor ki eminim sana bunu söylememe gerek bile yok ve o öyle iki büklüm olmuş halde malzemeyi tırnaklar ve bağırıp çağırırken eğilmiş, hani birazdan göğüslerini göreceksin.İki gözü iki çeşme, iyice kendinden geçmiş durumda.”

A-: “Dayton’a yaptığınız bu boktan, ani müşteri ziyareti için neşeli bir karşılama, buyurun sizi karşılamaktan mem-“

R-: “Hayır ama hikaye tahmin edeceğin gibi yanına gidip de iyi misin, bir sorun mu var falan dediğim ve emin ol o daracık küçük tişörtün, paltosunun altına giydiği streç tişörtün, Aerobik kıyafeti gibi olanlardan hani işte, onun altında acayip güzel göğüsler olduğuna yakından şahit olduktan sonra başlıyor, o böyle yerlere kapanmış, kendini yumruklar gibi iki büklüm olmuş, sevdiği bir herif falan varmış onu anlatıyor ve herif bunu çok sevdiğini söylemiş ama tanışıp da ateşli bir aşka düştükleri sırada biriyle nişanlıymış meğer ama sonra oradan oraya sürüklenip durmuşlar ve ben de durmuş bu karıyı dinliyorum ama sonunda diyor, sonunda herif kararını vermiş ve sonunda bu dolgun göğüslü karıya körkütük aşık olduğunu ve Tulsa’daki kıza gidip olan biteni anlatacağını ve Tulsa’yla işini bitirip göğüsleriyle histeri krizi geçiren ve hayatta her şeyden çok bu herifi seven ve onunla “ruhlarının” kaynaştığına inanan ve tüm o teraneler işte, bir sürü pisliğin peşinde koşturduktan sonra sonunda güvenip sevebileceğine ve palavralarla kalplerle falan “ruhlarını” kaynaştıracaklarına inanan bu kıza kendini teslim edip bağlanacağını söylemiş herif-“

A-: “Ve falan filan feşmekan.”

R-: “Falan filan diyerek herif Tulsa’ya uçuyor eski kızla nişanı bozmak ve sonra da geri gelip onu Kleenex ve göğüsleriyle Dayton’da havaalanı kapısında iki gözü iki çeşme hüngür hüngür ağlayarak bekleyen bu kıza dönmek için.”

A-: “Ah, sanki anlamadık ne olacağını.”

R-: ”Siktir ya, herif elini kalbine koymuş işte ve döneceğine yemin etmiş, bilmem kaç uçuş numaralı uçakla döneceğini, saatini falan söylemiş ve kız da göğüslerini kapıp onu karşılamaya geleceğini söylemiş, bütün arkadaşlarına artık cidden aşık olduğunu ve herifin ilişkisini bitirip hemen ona koşacağını anlatmış ve döndüğü zaman kalsın diye ortalığı temizlemiş ve saçlarını yaptırmış, spreylerle falan kocaman yapmış saçını, üzerine parfüm sıkmış,hem de her yerine anlarsın ya, yani bildiğin hikaye, hazırlığı yapmış ve en güzel pembe kotunu giymiş, söylemiş miydim, pembe kotla yüksek topuklular vardı üzerinde hani dünyanın bütün dillerinde s.k beni s.k beni diye bağıran-“

A-: “ He he.”

R-: “Tam da bu sırada, hani şu USAir çıkış kapısının oradaki küçük kahvecideyiz, hani iki dolarlık bok gibi kahve alıp sandalye mandalye vermedikleri için elinde numune dosyası ve çantanla masaların başına dikilmek zorunda kaldığın ve çantanı falan yerdeki halıya bile değil harçları çoktan dökülmeye başlamış ucuz taşların üzerine koymak zorunda kaldığın o boktan kahvecilerden birinde ve ona kağıt mendil verip duruyorum ve bir yandan da arabayı nasıl elektrik süpürgesiyle süpürdüğünü ve hatta dikiz aynasında asılı duran parfümü bile değiştirdiğini ve bu sözde güven verici herifin boktan anası üzerine yemin ederek geleceğini söylediği uçuşa yetişmek üzere havaalanına koşturduğunu dinliyorum.”

A-: “Herif harbiden götün tekiymiş.”

R-: “Kes sesini, kız havaalanına koştururken herifin onu aradığını, hem de tam parfümün son damlasını orasına burasına sıkıp saçını dört bir yandan spreylerken aradığını söyledi, telefonu açmış ve karşısına bu herif çıkmış ve hatta parazit olduğunu ve havadayken aradığını,romantik bir şekilde onu uçuş sırasında aramak istediğini, uçaktayken hani o önündeki koltuğun arkasından çıkarıp kartını içine takarak kullandığın o uçuş telefonundan aramasının romantik olduğunu söylemiş ve telefonla-“

A-: “O şeylerle konuşmanın dakikada altı dolar olması tam bir soygun, bir de üzerinden geçtiğin eyaletin vergileri falan binince iki katına çıkıyor, hele haritadaki kesişmeler yüzünden-“

R-: “Ama asıl olay bu değil, yani eğer dinlemek istiyorsan asıl olay bu kızın oraya erken gidip çıkıştaki karşılama kapısında aşk ve bağlılık teranelerinden uçmuş bir halde ve hafif hafif gözleri dolarak güven içinde beklemeye başlaması ve neşeyle orada dikilip zavallı bir budala gibi güven saçarak dururken sonunda uçağın inmesi, herkesin sürü halinde büyük bir telaşla yolcu körüğünden çıkıp gelmesi ama adamın ilk sürünün içinde olmaması ve ikinci sürüde de olmaması ve çıkanlar sanki bir bok varmış gibi dışarıda deli deli küçük sürülerle dışarı savrulduğu sırada-“

A-: “Tanrım o körüklerde harcadığım vaktin haddi hesabı yok desem şim-“

R-: “İşte diyor ki, zavallı bir budala gibi inancı bir an bir damla olsun tükenmeden bütün o kucaklaşmaların arasında herkesin birileriyle buluşup bagaj teslim bölümüne gittiği sırada o,plastik kordonun öteki yanına,kestane renkli örme kordonun öteki yanına bakıp durmuş ve her seferinde bu herifin bir sonraki grupla birlikte çıkıp gelmesini beklemiş, sonraki,sonraki diye diye bekleyip durmuş.”

A-: “Zavallı küçük aptal.”

R-: “İşte sonra her zamanki gibi en son ben çıktım,hepsi birbirine benzeyen bavullarını,beni nedense hep sinir eden o bavullarını çekerek yürüyen uçuş ekibinden başka kimse yoktu arkamda ve işte beni de sonuncu olarak görünce-“

A-: “Yani demek senin yüzünden bağırıp kendini yerlere atmamış, sadece en son sen çıktın ve sen de bu dallama değilsin diye yapıyormuş öyle.Piç herif o telefonu uydurmuş bile olabilir, saç kurutma makinesini çalıştırırsan tam da öyle bir parazit yapar-“

R-: “Diyorum ya böylesini görmemişsindir hiç, hani kalbi kırılmış falan filan deyip geçersin ya, işte burada bu laf cuk oturuyordu, eliyle kafasını dövüp duruyor, nasıl böyle aptallık ettim diye diye ve güçlükle,acayip nefesler alıyor, sallanıyor, masayı dövüp duruyor, yere düşmesin diye kahveyi alıyorsun masadan ikide bir ve erkeklerin pislik olduğunu haykırıp duruyor, onlara güvenmemek gerektiğini söylemişti arkadaşlarım bana diyor, ama sonunda tanışmıştım güvenip kendimi teslim edebileceğim biriyle, kendimi bırakıp doğru şeyi yapabileceğim biri, meğer onlar haklıymış, kız budalanın tekiymiş, erkekler pislikmiş.”

A-: “Erkekler genellikle pisliktir, haklısın.he he.”

R-: “Ben de öyle, orada duruyorum elimde kahveyle, hem de saat çok geç ve kafeinsiz bile değil, kulak veriyorum ona, ilgi gösteriyorum, söylemem lazım, kalbim de boş değil sanki bu kalbi kırık kıza karşı.Yemin ederim sana, bu koca memeli kızdaki kadar büyük bir kalp kırıklığı görmemişsindir, sonra ona haklı olduğunu, herifin tam bir pislik olduğunu ve onu hak etmediğini söylemeye başlıyorum, haklı olduğunu, erkeklerin çoğunun pislik olduğuna yürekten hak verdiğimi falan.”

A-: “He he.Peki sonra ne oldu?”

R-: “He he.”

A-: “He he he.”

R-: “Soruyor musun?”

A-: “Seni piç kurusu.Dallama.”

R-: “Yani bilirsin bu işleri, geldi mi kaçmaz.”

A-: “Seni dallama.”

R-: “Kaçmaz.”

No comments: