Wednesday, February 20, 2013

Şeytan Bizi Tebrik Etti



Yaşanmışlıklar serisinde yayınladığım post ile alakası sebebiyle bu resmi de paylaşayım dedim..Bunlar ne kadar fuzuli insanlarmış gerçekten..Şeytanın emrini yerine getirmediği için kolunun şiştiğini iddia eden asi genç..Uzun telefon görüşmeleri yüzünden işten çıkarılan kaşlarını aldırmış satanist sekreter..Ve kedi katili balici..Anlayışı zaten kıt olan türk insanına bu ülkede metal müzik dinleyen üçbeş kişiyi sonsuza kadar kötüleme fırsatı verdiğiniz için size ne kadar teşekkür etsek azdır..

Sunday, February 17, 2013

Yaşanmışlıklar - 7 / Ali Sami Yen Hell

2003 yılında üniversitede ilk sınıfta okurken gazete ilanlarından başvurduğum bir iş ilanına olumlu cevap gelmişti. İlanı veren Efor Araştırma diye bir kamu araştırma şirketiydi ve başında İBRAHİM BOŞNAK adında Antepli esmer bir herif vardı..Adam, kelimenin tam anlamıyla kolpaydı..İşini yaptırana kadar herkesle iyi geçinir, ama iş bitip de çalışana para ödeme aşamasına gelindiğinde çoğu zaman ortadan kaybolurdu..Ödeme zamanları geldiğinde telefonlara cevap vermezdi, tesadüf eseri kendine ulaşılabildiğinde ve konu alacak meselesine geldiğinde hep "Bir yerden ödeme beklediğini" söyler, en geç bir hafta içinde parayı yatıracağına dair söz verirdi..O "bir hafta" genellikle bir, çoğu zaman da birkaç ay haline dönüşürdü..

Yine de İbrahim Boşnak'ın hayatıma hiçbir katkısı dokunmadağını söylemek haksızlık olur..Onunla çalışırken yapmaktan mega keyif aldığım bir iş vardı: Burger King'de "Gizli Müşteri" pozisyonunda çalışmak..İşin amacı gizli müşteri pozisyonunda Burger King'in İstanbul'daki şubelerini ziyaret ederek restoranları denetlemekti..Efor Araştırma, bana önceden bir Whopper Menü parası veriyordu..Ben de hem Whopper'ın lezzetini test ediyor, hem de restoranlarda uyulması gereken kuralları kontrol ediyordum (Ortam temiz mi?, Siparişim ne kadar zamanda teslim edildi?, Çalışan personelin müşteriye davranışları nasıl?, Restoranda yeteri kadar reklam ve afiş var mı? gibi) İşin en önemli tarafı ise, gizli müşteri olduğunu hiçbir şekile Burger King personeline belli etmemekti..Gizli müşteri olarak restorana girdiğinizi anlayanlara özel bir prim veriliyordu. Yani Burger King çalışanları da bir bakıma "gizli müşteri avcısı" konumundaydılar..Eğer personel tarafından kimliğim anlaşılırsa bana ödeme yapılmıyordu. (Ayıptır söylemesi hiç yakalanmadım..Ayrıca gittiğim her Burger King restoranı için 10 TL alıyordum, 2003 yılı için fena para değildi..)

Burger King, söz konusu ziyaretlerin 12:00-14:30 saatleri arasında yapılmasını ve yiyecek olarak Whopper menü seçilmesini şart koşuyordu.(Restoranların öğlen en yoğun olduğu zamanlarmış) Hatta ziyaret sonrasında alınan fişleri kontrol ediyor, sipariş saati 14:30'u geçmişse ücretini ödemiyordu..

2003'ün güzel bir ilkbahar sabahında İbrahim Boşnak'ın telefonuyla uyandım. Çok acil Mecidiyeköy civarında üç restoranda gizli müşteri araştırması yapılması gerektiğini söyledi. Kabul edersem hemen yemek ücretini hesabıma yatıracakmış...

Teklifi kabul ettim; ancak şöyle bir sorun vardı, iki buçuk saatte tek başıma 3 Whopper menü yiyemezdim..(Sanırım hiçbir insan evladı yiyemez) Bunun üzerine bir arkadaşımı aradım..."Beleş yemek yiyebileceğin bir iş var, yardımcı olmak ister misin?" diye sordum..."Hayhay" dedi..Saat 12:00 gibi Mecidiyeköy otobüs duraklarının orada buluştuk...

Telefonda patron bana sırasıyla Burger King'in Mecidiyeköy, Ihlamur ve Fulya şubelerine gitmem gerektiğini söyledi...

Mecidiyeköy'de, eski Ali Sami Yen Stadı'nın yanındaki Burger King restoranını bulmak sorun değildi..Bir Whopper Menü'yü mideye indirdim, arkadaşıma da bir sonraki menünün onun olacağı konusunda güvence verdim..

Yanlız ortada bir sorun vardı, kısa bir süre içerisinde Mecidiyeköy'den Ihlamur'a geçmemiz gerekiyordu, ve ben yolu tam olarak bilmiyordum...Burger'dan çıkıp sağa, Şişli istikametine doğru yürümeye başladık..

Rahmetli Ali Sami Yen'in eski açık tribününün önünden geçmiştik ki az ileride duran simitçi dikkatimi çekti. Adres sormak için uygun bir hedefe benziyordu...

Aklıma gideceğimiz yeri İstanbul'daki stadların yardımıyla sormak geldi. Ihlamur'daki Burger King restoranı, İnönü Stadı'na yakın bir yerde olabilirdi...

Simitçiye yaklaştım.. "Pardon, burdan İnönü Stadı'na nasıl gidebiliriz?" diye sordum...

Adam yaklaşık 15 saniye kadar yüzüme baktı...

Sonra "BURDA ALİ SAMİ YEN VAR, OLMAZ MI?" dedi..

Buna ne cevap verilebilirdi ki?


----

Mecidiyeköy'den Ihlamur'a doğru yürürken yoldan geçen adamın birine adresi sorduk. Adam bildiği kadarıyla yolu tarif etti.

Ancak dik yokuşlardan birinden aşağıya doğru ilerlerken yanlış yöne doğru gittiğimizi düşünmeye başladık..

Arkadaşa "Ben "EMİN OLMAK" için adresi şu yandaki dükkana tekrar sorucam" dedim..

İçeri girdim, "Abi burdan Ihlamur'a nasıl çıkarız?" diye sordum..

Adam yolu tarif etti..Teşekkür ettik..

Tam dükkandan çıkarken tabelada yazılmış isme gözüm takıldı.

Adres sorduğumuz iş yerinin adı "EMİN EMLAK" imiş...(İçeri girerken görmemiştim)

----

Sonrasında görevimizi başarıyla tamamlamış, 2 buçuk saat içinde adam başı 1,5 Whopper menüyü midelerimize indirmeyi başarmıştık..

Sunday, February 10, 2013

Yaşanmışlıklar - 6 / Moda'da Boktan İşler

Olay 1999'un sıcak bir yaz gününde Kadıköy Moda sahilinde yaşanmıştı..

O yıllarda türk metal camiası, işlenmiş olan saçma sapan bir satanist cinayeti yüzünden sıkıntılı zamanlar yaşıyordu..Uzun saçlı, küpeli, dövmeli adamlar cahil toplumumuzun hedefi haline gelmişlerdi..Metalciler, görünüşleri nedeniyle sorgusuz sualsiz göz altına alınabiliyordu..Siyah giyinenlere "Satanist" damgasının vurulduğu, "Siz kedi kesiyomuşsunuz, doğru mu?" sorularına bizzat pek çok kez maruz kaldığım zamanlardı..

O zamanlar Kadıköy tayfasına takılan İzmir'li bir eleman vardı. İzmir'de polis tarafından satanist olduğu iddiasıyla göz altına alınıp sonradan serbest bırakılmıştı. Eleman, şehir merkezinden uzakta bir mağara içinde birkaç metalci arkadaşıyla beraber yakalanmıştı. Yapılan incelemelerde takıldıkları mağarada kemiklere rastlanmıştı.Polisin "Bunlar ne kemikleri lan, adam mı öldürdünüz içerde?" sorusuna "Yok abi, tavuk yemiştik onların kemikleri onlar" cevabını vermişti..Eleman, daha sonraları metal camiasını savunmak üzere canlı yayında Savaş Ay'ın sunduğu A Takımı programına katılmıştı..Savaş Ay'la aralarında geçen şu dialog karakteri hakkında yeteri kadar bilgi veriyordu:

- Savaş Ay: "Şimdi, satanistler genellikle bakire kızları öldürüyorlarmış..Bu doğru mu?İzmir'de şeytana kurban edilen bakire kızlar var mıydı?"

- Eleman: Yok abi, İzmir'de bakire kız ne arar!"

Elemanın o zamanlar şu anda ismini hatırlayamadığım bir kız arkadaşı vardı..Kız arkadaşı, adam ona ne kadar vahşi davranırsa davranırsın her şeyi kabulleniyor, kendisini dövmesine bile sesini çıkartmıyordu..Mazoşist haller içerisindeydi..

1999'un o sıcak yaz gününde Moda'da Haldun Taner Heykeli'nin önünde deniz kenarına bakan duvar dibinde bira içiyorduk..Ortama kalabalık bir metalci tayfası hakimdi..Kızlı erkekli (erkek ağırlıklı) bir grup olarak takılıyorduk..Biraz önümüzde, denizin birkaç metre gerisindeki bölgede ağaçlık bir alan vardı.Bu alan, baş başa kalmak isteyen ergen çiftler için biçilmiş kaftan olmasının yanı sıra arpa suyu alan bünyelere su dökme yeri olarak hizmet ediyordu.

Geyik muhabbeti tam gaz devam ederken bizim eleman bir anda ayağa kalktı..Biz "Tekel'e bira almaya gidecek herhalde" diye düşünürken ağzından şu laf çıktı:

"Abi, benim bokum geldi"

Yanında oturan kız arkadaşına baktı..Birşey söylemeden önümüzdeki ağaçlık alana doğru yürümeye başladı..Yavaşça ağaçların arasında kayboldu..Baktığımızda sadece ıkınma pozisyonu almış bir adamın kafasını görüyorduk..Belden aşağısı gözükmüyordu..

Yaklaşık 5 dakika içinde işini bitirdi..Gördüğümüz kadarıyla ne su, ne de tuvalet kağıdı kullanmıştı..Tekrar yanımıza geldi..Kız arkadaşının yanına oturdu..

Kıza sarıldı..Muhabbete devam ettiler..

Bu metalcilerin bazıları da gerçekten bir acayip oluyordu...

PS: Yazıyı yazarken Jettblack'in Get Your Hands Dirty parçasını aklımdan çıkartamadım.

Friday, February 01, 2013

Antimatter - Going Nowhere



Bazı şarkılar vardır, hiç de süslü püslü değillerdir, birkaç basit armoni üzerine kurulmuşlardır..

Sözleri uzun ve karmaşık değillerdir..Ama uzun olduğunu sandığımız hayatımızda yaşamış olduğumuz kısa ve belki de hatırlaması lüzumsuz derin hatıraları çağrıştırırlar ve ilk dinleyişte kolayca aklınıza kazınırlar..

Bu şarkılar, üzerinde deliler gibi çalıştığınız bir işin aslında ne kadar anlamsız olduğunu, veya kalbinizin yaşayan hiçbir canlı için kırılmaması gerektiğini anladığınızda yakanıza yapışırlar..Yanlız başınıza kaldığınız buhranlı anlarda beyninizin içinde tekrar edip dururlar..

Yaşadığınız her günün birbirinin aynısı olduğunu, günlerinizin gittikçe azaldığını ve hayatınızda yapmak isteyip de elinizde olmayan sebeplerle yapamadığınız değişikliklerin bir hayli biriktiğini fark ettiğinizde bu şarkılar daha bir anlam kazanır..


Somebody somewhere your life's going nowhere,
Somebody somewhere your heart's growing colder,
Somebody somewhere your game's nearly over,
Somebody somewhere your life...

Yaşanmışlıklar - 5 / 90'a Taktım

Amcamlar 1993 yılında Altınoluk-Balıkesir'e bağlı Fener Mahallesi'nde bir yazlık ev almışlardı.Ev, genellikle emeklilerin tercih ettiği sakin bir site içindeydi.Sitede yaz-kış oturan birkaç ailenin yanı sıra okulların kapanmasıyla beraber yıllık izinlerini geçirmek üzere yazlığa gelen orta yaşlı insanlar ikamet ediyordu.Özellikle Temmuz ve Ağustos ayları genç nüfusun sayısının arttığı zamanlardı ve bu dönemlerde site bayağı hareketleniyordu..

Özlem Sitesi'ne ilk kez 1994 yazında gelmiştim..O sene düzenlenen Amerika-94 Dünya Kupası maçlarını izlerken şu an hala görüştüğüm kadim dostlarımdan birisiyle, yani Aslan ile tanışmıştım..Sitede Aslan'ın o zamanlar yakın olduğu bir eleman vardı.(Yazının bundan sonrasında kendimce sebeplerden dolayı kendisine Zed Bobcat diyeceğim) Zed; sitenin sakin havasını her an bozabilecek, sinirli ve heyecanlı bir yapıya sahipti.Bazen sitenin marketinde satılan erotik dergileri çalıp koşarak eve kaçar ve hızlı bir şekilde yatağının altına saklardı..Bir keresinde kolasına yaptığımız maçtan sonra karşı takımdan eşleştiği adamın kendisine kolasını almaması üzerine çocuğun evini basmış ve kapısının önünden: "İLKEEER, KOLAMI VEEEEER" diye bağırmıştı..Şaşkın bir şekilde balkona çıkan site sakinlerinden yaşlı bir amcanın "Oğlum sakin ol biraz" şeklinde uyarısına da "SEN KARIŞMA AMCAAAA" diye cevap vermişti..Zed'in sağı solu belli olmazdı..Bir defasında Aslan'la sebebini hatırlamadığım bir konu yüzünden tartışmışlardı..Aslan'la deniz kenarında otururken karşıdan hızlı adımlarla geldiğini gördük."Herhalde özür dilemeye geliyor" diye düşünürken gittikçe hızlandı, koşmaya başladı, hiçbirşey söylemeden Aslan'a bir yumruk attı ve koşarak sitenin içlerinde kayboldu..Herşey birkaç saniye içerisinde olmuştu..1996 yılında siteye ikinci gelişimde aramızda bir kız meselesi yüzünden çıkan tartışmada (İddiasına göre ben onun hoşlandığı kızın bir arkadaşıyla çıkıp kendisinden ayrılınca hoşlandığı kız ondan soğumuş) bana yerden topladığı taşları fırlatmıştı, üstelik tam da İstanbul'a döneceğim gece..Allahtan attıklarının hepsi karavanaydı..

Zed Bobcat'in futbolu da bir acayipti..Yazlığa her sene "Bu sene kendimi çok geliştirdim" diyerek gelir, maçlarda sürekli ilerde beleş bekler, pas verdiğinde en basit golleri bile kaçırır, pas vermediğinde de "Niye bana vermedin de kendin vurdun?" diye iki saat insanın başının etini yerdi..

Bu anlatacağım olay 1997 yılında yaşanmıştı..Sakin bir yaz gecesinde Ben, Aslan ve Zed gezintiye çıkmıştık.Siteden çıkıp Fener Mahallesi'ne doğru yürümeye başladık..Mahalleden bazı arkadaşlarla buluşup kumsalda bira içmek niyetindeydik..

Siteden Fener Mahallesi'ne giden iki yol vardı.Birincisi deniz kenarından giden yol, diğeri de etrafında meyve ağaçlarının bulunduğu toprak yoldu.O akşam "Biraz meyve toplarız" diye ikinci yolu seçtik..(Keşke diğerini seçseymişiz).Armut ağaçlarına dalıp üst dallarda kalan armutlardan topladık ve yolda yürürken yemeye başladık..

Zed, hepimizden fazla armut toplamıştı.Durmadan yiyiyordu..Derken o adeta zamanın durduğu dumur anı yaşandı..

Yol kenarındaki yazlık evlerin birinin önünden geçiyorduk..Evin ışıkları açıktı.Zed bize hiçbirşey söylemeden bir anda yediği armutun çöpünü evin bir odasının camına doğru fırlattı..Armut çöpü gitti, tam camın üst bölümündeki iki kenarının birleştiği noktadan içeri girdi, ardından cam şangırrtt diye aşağıya indi..

Aslan'la şaşkınlık içinde birbirimize bakakaldık..Bir süre olan biteni anlamaya çalıştık..İnsan durup dururken neden böyle birşey yapardı?Bizi kendimize getiren, evin balkonunun ışığının yanması ve içerden bir adamın çıktığını görmemiz oldu.Tabanları yağladık ve son sürat kaçmaya başladık..Koşu esnasında Aslan Zed'e küfürler yağdırırken Zed'in yüksek sesle şu şekilde bağırdığını duyduk:

"HIAAAAAHH 90'A TAKTIM!!!"