Günün akşamının bir öncekinden farkı yoktur..Etraftaki bazı şık giyimli bay ve bayanlarla göz teması kurmaktan kaçınarak seni günde yaklaşık 8, haftada 40 saat kadar aynı ortamda bulunmak zorunda kaldığın insanlardan geçici olarak kurtaran servisin koltuğuna süzülürsün..Neden yalnız kalmak istediğine dair somut bir açıklama bulamasan da buna ihtiyacın vardır..Kafanı telefonuna gömer, kulaklıklarını takarsın..Etrafına şöyle bir baktığında servisteki herkesin aynı şeyi yaptığını görürsün..Camdan dışarıya bakarsın ve sürpriz; dışarısı gridir..Sonra hava kararmaya başlar..Uyumaya çalışmakla geçen sıkıntılı yolculuğun ardından korkunç trafikten kurtulmanın haklı sevinciyle insanlar kendilerini araçtan dışarı atar..Aylardan Eylül müdür? Yoksa Kasım mı? Aslında etraftaki herşeyin ölü gibi göründüğü gerçeğine bakılırsa kış pek uzakta değildir..Yaklaşık 4 ay kadar içine çekeceğin soğuğu ve karanlığı yakınlarda hissedersin..Kafanı yukarı kaldırırsın ve kalabalık, gürültülü şehrin ışıklarının parlak yıldızları bloke ettiğini görürsün...
Servisten indiğinde hala önceden almış olduğun yatıştırıcıların garip sarhoşluğu altındasındır..Öğleden beri bir şey yememişsindir..Kafanın içinde ”Bu dünyaya gerçekten sadece karnımızı doyurmak ve soyumuzu devam ettirmek için mi geldik?” sorusu dönüp durur..Bir ara cüzdanını ve banka hesabını kontrol etmek istersin..Her zamanki gibi yine tahmin ettiğin miktarın altında bir tutarla karşılaşacağını bilirsin..Seni biraz olsun paronayak düşüncelerden kurtaracağını umarak deniz kenarında ya da izbe bir barda bir şeyler içmeye gidersin..
Gecenin bir saati zifiri karanlık apartmanına varırsın. Birtakım kötü rüyaların ardından gecenin ortasında ağız kuruluğu ve baş ağrısıyla uyanırsın. Ağzına bir ağrı kesici atar, yatağına geri dönersin. Eğer şanslıysan yaklaşık bir saat içerisinde tekrar uyur, değilsen de içinde bulunduğun boşluğu sosyal medya saçmalıkları ya da enteresan Youtube videolarıyla doldurmaya çalışırsın..Ayağa kalktığında sahteliklerini, bencilliklerini görmemezlikten gelmek için yine yoğun çaba sarfedeceğin insanların yanına geri dönmek için hazırlanmaya başlarsın..Belki de kendine bir çeki düzen vermeli ve şikayet etmekten vazgeçmelisin..Öyle ya, aç değil açıkta değilsin, neden susup herkesi sevmeye çalışmıyorsun?
Saatler geçer; etraftaki boş konuşmalar artar, anksiyete sinsice yükselir..Odaklanmak zorundasındır..Zamanı boşvermek istersin..Çevrendeki ve kendi içindeki hemen herşeyin donmuş olduğunu göz önünde bulundurursan belki zamanın kendisi de donmuştur..Ölü şehire hoş geldin, burada karanlık ve ışık birbirinden ayırt edilemez…
Friday, October 30, 2015
Thursday, October 29, 2015
Paradise Lost - Over The Madness
Bu şarkı bittikten sonra insan bir süre başka birşey dinleyemiyor, nereden geldiğini ve hayatının nereye doğru gittiğini düşünüyor...
Friday, October 23, 2015
Gabriel Knight Sins Of The Fathers Soundtrack: Wolfgang Ritter
Bu ne klas bir oyun müziğidir...
Etiketler:
Bilgisayar Oyunları,
Gabriel Knight,
Müzik,
Robert Holmes
Quantum Tarantino
Saturday, October 17, 2015
Sunday, October 11, 2015
Hiç Yayınlanmayan Üniversite Yıllık Yazıları Part:2 / Yazdıklarım + Bonus Fotoğraflar
TO: AYŞE BİHTER ÇELİK
Bif,
Henüz birinci sınıfta, aynı ortamlarda benzer eylemlerde bulunurken yabaniliğim yüzünden doğru dürüst konuşmamıştım seninle.Sonra birbirimizi kaybettik ve zaman içinde yeniden bulduk.Sana neredeyse başımdan geçen her şeyi anlattım.Ara sıra başını şişirdiğimi düşündüm ama bunu yapmamın sebebi seni kendime yakın hissetmemdi.Ayrıca bildiğin gibi ben de seni her zaman dinlemeye hazırım (Şu S ortalarda olduğu sürece anlatacağın hikayeler bitmeyecek
gibi)
Blog yazılarında kendimden bir şeyler buldum, altlarına heyecanla yorumlar kondurdum.“Bu vapur Haydarpaşa’ya uğruyor
mu?”, "Eminönü’den mi gitsek Karaköy’den mi?”, “Hayır, bizde kal Bihter–Nilay-“konuşmaları kafama kazındı.Teorik içerikli bayık derslerde farklı dillerde yazıştık, MSN'den sürekli 8o’ler şarkıları yolladım sana, hatta benim için özel bir klasör bile açtın.Kalp kırıklıklarımı anlattım, ısrarla bana kızlar konusunda nasıl davranmam gerektiğini söylemene rağmen sonuç benim için içler acısı oldu çünkü dinlemedim..Ama yine de tünelin ucundaki ışığı görmemi sağladın.Daha sayısız cümleler yazabilirim ama kalanları Caddebostan’da biralarımızı yudumlarken hatırlarız:)
Görüşmek üzere sevgili Bif..Beyaz Rusya’da ev partisi varmış, gül şarabını kap gel..
TO: GÜLŞAH ALİŞANOĞLU
Gülmek…Seni düşününce ilk aklıma gelen ve birlikte en çok yaptığımız şey bu kesinlikle=) (Bunu pekiştirmek için smiley kullandım gördüğün gibi) 206 denince çoğu kişinin aklına bir araba modeli gelir herhalde ama bizim için
sayısız eğlenceli (Ve bir o kadar da seviyeli) muhabbeti yaptığımız odanın adıydı.Hatta derslerde hep birilerinin "Yeter artık susun" deyip bizi uyarmasını bekledim ama henüz bunu hiç kimse yapmadı..
Sanatın hemen her dalıyla ilgilenmeni, korolarda şarkı ve türküler okumanı gıpta ederek ve hayıflanarak izledim.Oysa ki seni hevi metalci olarak görmek isterdim.Şakaydı bu tabi…Bu arada gerçekten bu kadar sanatsal, kültürel, fonksiyonel ve merkantilist faaliyetleri nasıl yürütüyorsun merak ediyorum..24 saat yetiyor mu? Yetmiyorsa OMO‘ya karşılık üç kutu eski deterjanınızdan verelim?!
Amelie deyip peygamber dememeni, ezberindeki geniş şarkı arşivini ve duyduğun her kelime üzerine anında bir şarkı söyleyebilmeni, çok eşli elemanın yaptığı yamuğu, bilgisayarınla ilgili bir sorunun olduğunda ilk önce bana gelmeni, benden aldığın ders notlarını okuyabilmek için gösterdiğin büyük çabaları hiçbir zaman unutmayacağım...
Görüşmek üzere sevgili dostum.Hayat tek bir gündür o da bugündür diyorum son olarak.Bu okul seninle daha eğlenceliydi..
Bu arada ilerde halıcılık yaparsan dükkanının ismi CARPET DIEM olmalı...
TO: NİLAY GÖNCÜ
Göncü...Seninle arkadaşlığımızın temellerinin ne zaman ve nerede atıldığını hatırlamıyorum.(Herhalde bundan kötü bir başlangıç yapamazdım) Düşündüğümde seninle ilgili çok şey hatırlıyorum: Fatih Belediyesi, Esma Hanım, anketler,Pirinç, Avon, “Birköpek için ağlanır mı?–Salak”, İtalyan Lisesi, İddaa, UEFA’dan cebimizi doldurmamız, Füsun Göncü, nişanına anlamsız bir şekilde gelmemem ve bana bu yüzden fırça atman (Bu konuda kendimi affettireceğim), Silent Hill, gerilim dolu PS2 oyunları, Gizem’e yazdığınız romantik mektup, Anfideki Hayalet… seni tanıdığım süre içinde hayatında vazgeçilmez iki insan oldu.(Çağdaş ve Bif’e el kol sallıyorum buradan) Üçüncülüğe talibim..Okul bittikten sonra da iletişim halinde olalım, her sene bir gün Ziya Gökalp’in ölüm yıldönümünde bir araya gelelim ne dersin?Görüşmek üzere sevgili ortak, sana ve Çağdaş’a mutluluklar diliyorum...
Temporaneo soluzione..
TO: ZAFER AÇIK
Selamlar.. Seni ilk önce motorlarla ve pizzalarla iç içe oluşunla tanıdık.4 yıl boyunca bunlar hayatına biçim verdi diyebiliriz sanırım (Ki öncesi de varmış)
Amerika'ya gitmenden sonra bazı çevreler tarafından "Amerikanlaştı" diye yöneltilen eleştirilere kulaklarını tıkamalısın.Bu arada Türkiye'nin Doğu-Batı çatışması çerçevesinde nerede yer aldığını ve emperyal Batı tarafından nasıl görüldüğünü etnik sosyoloji çerçevesinde tıkanıp kalmadan 1.5 saat başarıyla anlattın.4 sene göze alındığında derse en çok katılan öğrenci olarak dikkat çektin.Başından geçenleri anlatırken ilgiyle dinlettirdin insanları..
Hele daha mini minnacıkken kadın çorabı falan satmanı takdir ettik, sanırım ilerde hesap kitaptan anlayacağın o günlerden belliymiş.Bu arada "Bakırcıyım" diyen adamın meğerse bakır madeni sahibi olduğunu anlattığın hikaye çok bombaydı..
Sınıfa beklenmedik zamanlarda getirip herkesle paylaştığın muz, erik, portakal, salatalık gibi besin maddeleri sayesinde biraz olsun dengeli beslenmemi sağladın.Bu konuda da sana bir teşekkürü bir borç bilirim..
Gelecekte herşeyin gönlünce olmasını diliyorum.Ayrıca zenci mahallerinden pek geçmemeni tavsiye ediyorum..Görüşmek üzere
To: ZEYNEP DEMİRCİ
1.sınıfta Limonlu Bahçe adlı egzotik mekanda çektirdiğimiz resimlere (Hani Gülteni’nin doğum günüydü) bakıp da yılların ne kadar hızlı geçtiğine şaşmamak mümkün mü?Aynı karedeki pek çok insan artık birbiriyle görüşmüyor ama ben kendi adıma son sınıfa gelip de hala senle uzun (Ve genelde ikimizden birinin kopmasıyla sonuçlanan)sohbetler yapabildiğim için şanslı hissediyorum.Gerçekten de espri anlayışın ve güleryüzlülüğünü her zaman takdir etmişimdir.Yaptığım iğrenç esprilere bile gülümsedin beni kırmamak için..
Bunun yanında son dönemlerde sürekli ısıtılıp önümüze konan pilava benzeyen garip kavramlar üzerine birçok geyik yaptık."Kitle kültürü", "Batı yayılmacılığı", "Düzenin nimetleri" derken yolun sonuna yaklaştık.Nasıl Batı’nın Doğu sömürüsü tarihte hiçbir zaman bitmediyse bizim de arkadaşlığımız zaman içinde hiç erimez
umarım.Öyle "tarihin sonu", "ideolojilerin sonu" gibi fikirleri ortaya atıp benden kurtulamazsın..
Bu arada damak zevkini ve sınıfa beklenmedik zamanlarda getirdiğin meyve ve zerzevatları asla unutmayacağım.Bir de Eminönü civarında balık ekmek satan teknelere fazla yaklaşmamanı öneriyorum..
Sana mutlu bir gelecek diliyorum.Bir Commodore’cu bir Commodore’cuyu asla unutmaz..Sen de beni unutma!
BONUS: O yıllara ait birkaç resim
Etiketler:
Arkadaşlar,
İstanbul Üniversitesi,
Sosyoloji,
Üniversite
Wednesday, October 07, 2015
Saturday, October 03, 2015
İzmir Macerası (23-27.09.2015)
(BY AYSU ÖZBABACAN)
İzmir macerası
23.09.2015 gecesi İst. Kadiköy'den (otobüs için) servisle yola çıktık. (Oguzhan, Olgay , Serhat) Otobüse vardığımızda dakka bir gol bir otobüste önümde duran ekranı yerinden çıkardım. Yolculuk boyunca Olgay'la lak lak yapıp uyuma adına gözümüzü kırpmadık. Otelimize yerleşirken otelle ilgili içimizden geçen: Bu otel bizi yemese bari oldu. Nitekim de yiyordu az kalsın.
Otele eşyaları bırakıp boyoz yemeye gittik. Dostlar Fırını Alsancak'ta en iyi boyoz mekanı ünvanını hak ediyor bence de. Otele geri dönüş ve dinlenme. Uyanınca farkettim ki oda cidden felaket. Özellikle banyo tam kabus.
Akşamüstü midye yemeye gittik. Midyelim muhteşem özellikle hepimizin favori yemeği sahanda midye oldu. Fiyatlar uygun, bira var, midye çeşitleri de bol. Mekanın İstanbul'da açılma ihtimali mevcutmuş.
Sonrasında klasik içmeye gidelim oldu. Önce Sardunya Bar'a gittik. Grolsh şişe 11.50 tl görünce dumur oldum. Mekan güzeldi, fiyatlar uygun. Bayram için de birer shot ikram ettiler. Love Letter Hobbit oynadık. Olgay bey ağlaya ağlaya kazandı oyunu. Sonra Borsa Pub'a geçtik. (3 sene önce kuzenim götürmüştü değişmemiş pek) . Konsepti: Belirli fiyatta başlıyor içkiler talep arttıkça fiyat da artıyor. Dezavantajı: Fazla çeşit yok. Ekrandan takip ediyorsun fiyatları. Bol bol tekila shot içtik 5 liraya. Bir de bullshit beer diye bir şey var (bira cin cola) onu denedik. Benim dışımda beğenen olmadı. Colalı bira nasıl olur diye burun kıvırarak sipariş vermiştim ama dozajını iyi ayarlamışlar tadı güzeldi. Shot bardağı arakladım boğalı. (Shot bardağının akıbeti iyi olmadı arkamdan beddua etmişler herhalde)
2. Gün uyanıp otelde kahvaltı ettik. Otelin müşteri popülasyonu da bir değişik. Bölgede suriyeliler, otelde çinli aile, çek anne kız, biz fln. Kahvaltıda yiyecek var da peynirlerin tadı rezalet. Nescafe nedense lobide, çok seçenekli değil. (Basmahane bölgesi otelin bulunduğu yer. 3 sene önce böyle değildi)
Otelin sokağında eskici tezgahları açılıyor. Ayyakkabılar falan vardı acaba camilerden ya da kapı önlerinden mi çaldılar diye düşünmedim değil.
Karşıyaka'ya geçtik kahvaltıdan sonra. Nargile içtik içinde limon portakal parçacıkları sanırım İzmir'de en güzel nargile yapan yeri bulmuş olabiliriz. Taç Nargile Cafe. "Gıybet nerd" terimini kattık (Olgay'ın buluşu) literatüre. Geçmişe gittik ne zaman neler peeeey diye. Akşama doğru döndük otele.
Kapı sesleri insan bağrışmaları eşliğinde uyuyoruz. Beni pek etkilemiyor uykum derin. Ama akşamüstü prizin patlama sesine uyandım noluyoruz diye. (Benim şarj aleti bozuk dedim gitti telefon ama patlayan Olgay'ınkiymiş.) Sonra yanık kokusu gelince Ben panik halde "Olgay yanıyoruz" dedim. (İzmirdeki sloganımızı da ilan etmiş oldum) Yok yanmadık ama odadaki prizler devredışı kaldı.
Buradan sonrası tam bir DnD quest. Bornovaya yakın ünlü kokoreççi varmış oraya gideceğiz. Sanayi bölgesinde indik. (Güvenlik de bayram haftası her yer boş dedi).Neyse çok uzak değil yürürüz dedik. Bölge Dudullu Sanayiyi andırıyor. Yanmış arabaların fotolarını çekiyordum ben saf saf önde Olgayla Oğuzhan napıon sen ardarda yakmışlar tekin değil burası sen ver makinayı yürümeye devam et dediler.
Quest: Find the place and loot the room (kokereççiyi bul karnını doyur)
Rangers: Oğuzhan Dağ, Olgay Ertez (Öndeki keşif ekibi)
Companian: Husky (Bize dahil olup yol gösterdi)
Sorcerer/illisionist: Aysu Özbabacan
Paladin: Serhat Konğur
Ekip bu
Etraftaki duvar yazıları takdire şayan. (Uyarı nitliğinde) Yolda normalde en panik karakter olan ben en sakiniydim grubun. Serhatla arkadan giderken goy goy yapıyoruz.
Sonuç: Quest Failed..
Baktık mekan kapalı. Bornova'ya gelmişken Oğuzhanla Serhat'ın arkadışını aradık. Sherwood'a geçtik. O da gruba dahil oldu bu arada Sherwood'da canlı müzik nasıl bilmem ama fiyatlar pahalı ayrıca Black Russian yapmayı bilmiyorlar. Meknın dekoru dışında hiçbirşeyini beğenmedim.
Sonrasında Alsancak'a geçtik tekrardan sokakları gezerken sessiz sevimli kafelerin bulunduğu bir sokağa denk geldik. Sahibi çok cana yakın yazlık mahalle kafesi samimi neşeli. Biranın yanında turşusu süper.
Sonra başka bir grup arkadaşla karşılaşıp kokoreç midyeye abandık. Karaoke denince ben kendimi kaybettim grup arkadaşlarım da beni kırmayınca toptan karaokeye gittik. Çooook eğlendim. Şarkı dans shotlar. Ardından sahil ve nargile cafe.
Olgay'ın odaya döndüğünde yaşadığı macera ayrı. Biz otele döndüğümüzde oda numaram değiştiği söylendi dedim prizdeki sorundandır herhalde.
Sabah işin aslını öğrendim odada fare varmış. Poşetin içinde bisküviler vardı ona dadanmış. Bir de benim yatağın altındaymış. Arada shot bardağı da güme gitti poşetin içinde.
Sertaç'ın (Oğuzhanların arkadaşı) evine geçtik otel çıkışı. Orada da vukuat bitmedi çocuğun ampülünü patlattım.
Özetle çok güzel tatil oldu benim için. Bir kez daha tekrarlıyorum en güzel tatil arkadaşlarla gidilen tatil.
İzmir macerası
23.09.2015 gecesi İst. Kadiköy'den (otobüs için) servisle yola çıktık. (Oguzhan, Olgay , Serhat) Otobüse vardığımızda dakka bir gol bir otobüste önümde duran ekranı yerinden çıkardım. Yolculuk boyunca Olgay'la lak lak yapıp uyuma adına gözümüzü kırpmadık. Otelimize yerleşirken otelle ilgili içimizden geçen: Bu otel bizi yemese bari oldu. Nitekim de yiyordu az kalsın.
Otele eşyaları bırakıp boyoz yemeye gittik. Dostlar Fırını Alsancak'ta en iyi boyoz mekanı ünvanını hak ediyor bence de. Otele geri dönüş ve dinlenme. Uyanınca farkettim ki oda cidden felaket. Özellikle banyo tam kabus.
Akşamüstü midye yemeye gittik. Midyelim muhteşem özellikle hepimizin favori yemeği sahanda midye oldu. Fiyatlar uygun, bira var, midye çeşitleri de bol. Mekanın İstanbul'da açılma ihtimali mevcutmuş.
Sonrasında klasik içmeye gidelim oldu. Önce Sardunya Bar'a gittik. Grolsh şişe 11.50 tl görünce dumur oldum. Mekan güzeldi, fiyatlar uygun. Bayram için de birer shot ikram ettiler. Love Letter Hobbit oynadık. Olgay bey ağlaya ağlaya kazandı oyunu. Sonra Borsa Pub'a geçtik. (3 sene önce kuzenim götürmüştü değişmemiş pek) . Konsepti: Belirli fiyatta başlıyor içkiler talep arttıkça fiyat da artıyor. Dezavantajı: Fazla çeşit yok. Ekrandan takip ediyorsun fiyatları. Bol bol tekila shot içtik 5 liraya. Bir de bullshit beer diye bir şey var (bira cin cola) onu denedik. Benim dışımda beğenen olmadı. Colalı bira nasıl olur diye burun kıvırarak sipariş vermiştim ama dozajını iyi ayarlamışlar tadı güzeldi. Shot bardağı arakladım boğalı. (Shot bardağının akıbeti iyi olmadı arkamdan beddua etmişler herhalde)
2. Gün uyanıp otelde kahvaltı ettik. Otelin müşteri popülasyonu da bir değişik. Bölgede suriyeliler, otelde çinli aile, çek anne kız, biz fln. Kahvaltıda yiyecek var da peynirlerin tadı rezalet. Nescafe nedense lobide, çok seçenekli değil. (Basmahane bölgesi otelin bulunduğu yer. 3 sene önce böyle değildi)
Otelin sokağında eskici tezgahları açılıyor. Ayyakkabılar falan vardı acaba camilerden ya da kapı önlerinden mi çaldılar diye düşünmedim değil.
Karşıyaka'ya geçtik kahvaltıdan sonra. Nargile içtik içinde limon portakal parçacıkları sanırım İzmir'de en güzel nargile yapan yeri bulmuş olabiliriz. Taç Nargile Cafe. "Gıybet nerd" terimini kattık (Olgay'ın buluşu) literatüre. Geçmişe gittik ne zaman neler peeeey diye. Akşama doğru döndük otele.
Kapı sesleri insan bağrışmaları eşliğinde uyuyoruz. Beni pek etkilemiyor uykum derin. Ama akşamüstü prizin patlama sesine uyandım noluyoruz diye. (Benim şarj aleti bozuk dedim gitti telefon ama patlayan Olgay'ınkiymiş.) Sonra yanık kokusu gelince Ben panik halde "Olgay yanıyoruz" dedim. (İzmirdeki sloganımızı da ilan etmiş oldum) Yok yanmadık ama odadaki prizler devredışı kaldı.
Buradan sonrası tam bir DnD quest. Bornovaya yakın ünlü kokoreççi varmış oraya gideceğiz. Sanayi bölgesinde indik. (Güvenlik de bayram haftası her yer boş dedi).Neyse çok uzak değil yürürüz dedik. Bölge Dudullu Sanayiyi andırıyor. Yanmış arabaların fotolarını çekiyordum ben saf saf önde Olgayla Oğuzhan napıon sen ardarda yakmışlar tekin değil burası sen ver makinayı yürümeye devam et dediler.
Quest: Find the place and loot the room (kokereççiyi bul karnını doyur)
Rangers: Oğuzhan Dağ, Olgay Ertez (Öndeki keşif ekibi)
Companian: Husky (Bize dahil olup yol gösterdi)
Sorcerer/illisionist: Aysu Özbabacan
Paladin: Serhat Konğur
Ekip bu
Etraftaki duvar yazıları takdire şayan. (Uyarı nitliğinde) Yolda normalde en panik karakter olan ben en sakiniydim grubun. Serhatla arkadan giderken goy goy yapıyoruz.
Sonuç: Quest Failed..
Baktık mekan kapalı. Bornova'ya gelmişken Oğuzhanla Serhat'ın arkadışını aradık. Sherwood'a geçtik. O da gruba dahil oldu bu arada Sherwood'da canlı müzik nasıl bilmem ama fiyatlar pahalı ayrıca Black Russian yapmayı bilmiyorlar. Meknın dekoru dışında hiçbirşeyini beğenmedim.
Sonrasında Alsancak'a geçtik tekrardan sokakları gezerken sessiz sevimli kafelerin bulunduğu bir sokağa denk geldik. Sahibi çok cana yakın yazlık mahalle kafesi samimi neşeli. Biranın yanında turşusu süper.
Sonra başka bir grup arkadaşla karşılaşıp kokoreç midyeye abandık. Karaoke denince ben kendimi kaybettim grup arkadaşlarım da beni kırmayınca toptan karaokeye gittik. Çooook eğlendim. Şarkı dans shotlar. Ardından sahil ve nargile cafe.
Olgay'ın odaya döndüğünde yaşadığı macera ayrı. Biz otele döndüğümüzde oda numaram değiştiği söylendi dedim prizdeki sorundandır herhalde.
Sabah işin aslını öğrendim odada fare varmış. Poşetin içinde bisküviler vardı ona dadanmış. Bir de benim yatağın altındaymış. Arada shot bardağı da güme gitti poşetin içinde.
Sertaç'ın (Oğuzhanların arkadaşı) evine geçtik otel çıkışı. Orada da vukuat bitmedi çocuğun ampülünü patlattım.
Özetle çok güzel tatil oldu benim için. Bir kez daha tekrarlıyorum en güzel tatil arkadaşlarla gidilen tatil.
Friday, October 02, 2015
Alternatif Keyifler No:1
Etiketler:
Arcturus,
Beşiktaş,
Creative Nomad MuVo,
Efes Pilsen,
İstanbul,
Müzik
Subscribe to:
Posts (Atom)