1998'in Ocak ayı..Hava felaket soğuk.Sulu kar yağıyor..
Gözlük kullandığım zamanlar..Okulda tahtayı görmek için mecburen takmak zorunda kaldığım gözlüğü hafta sonları kızlardan yana şansım biraz yüksek olsun diye yanımda taşımıyorum..Bu yüzden birçok kez "Olum sokakta yanımdan geçtin, bir selam vermedin, ne biçim adamsın" gibi laflar işitmişim...
Bir hafta sonu okuldan arkadaşım Ahmet'le Kadıköy'den bizim eve doğru yürüyoruz..Amacımız bir an önce başımızı sıcak bir yere sokup Playstation'da yeni çıkan oyunları deneyebilmek..Oyun konsollarının yeni çıktığı, Star'da yayınlanan Şampiyonlar Ligi maçlarından önce spiker Bülent Karpad'ın kendine özgü tok sesiyle "Bir Şampiyonlar Ligi sponsoru olan Sony Playstation sunar" diye konuştuğu yıllar..
Arkadaşımla Kadıköy'den Acıbadem istikametine doğru yürüyoruz.Halitağa Caddesi'ni geçtikten sonra Dörtyol ışıklarına varmadan önce köprü üzerinde karşıdan gelmekte olan iki adamı fark ediyorum..Her ikisinin de arkalarında sarı renkte tüpler ve yüzlerinde maskeler var..
Görmeyen gözlerimle adamların tiplerini tam seçemesem ve neden arkalarında tüp taşıdıklarını anlayamasam da dalgıç olduklarına kanaat getiriyorum ve Ahmet'e şöyle diyorum:
"Yazık bu adamlara, bu havada nasıl dalacaklar denize..Üşürler yaw."
Bunu der demez Ahmet gülme krizine giriyor..Kendine geldikten sonra ise şu cevabı veriyor:
"Allah müstehakını versin.Adamlar haşere ilaçlama elemanıydı olum..Ne denizi, ne dalması..Eheheheheh"
Eleman bu hikayeyi lisede herkese anlatmıştı, ben de o günden sonra gözlüklerimi hafta sonları da takmaya özen göstermiştim..
No comments:
Post a Comment