Saturday, January 10, 2015

The Sun Sets Forever On A World Of Lies



Hala gözümün önünde canlanan anlardan birisi lise yıllarından kalma..Her zamanki gibi sıkıcı geçen derslerin arasındaki kısa bir tenefüste, önümdeki sırada oturan Uğurcan adında bir çocuğun masasında bir çekme kaset görmüştüm. Elemanla müzik zevklerimiz uyuşuyordu, o an çok sıkıldığım ve walkmanimde dinleyecek bir kaset de olmadığı için Uğurcan'a "Bu ne tarz?" diye sordum."Al dinle, belki seversin" diyerek kaseti bana uzattı. Üzerinde hiç kağıt şerit bulunmayan (Kağıtlar sökülmüştü) ve kocaman harflerle "At The Gates" yazan kaseti başa sararak walkmanime koydum. Keman ile başlayan kısa bir intronun ardından mükemmel bir gitar melodisi ve ardından hiç alışık olmadığım sertlikte vokaller ve başdöndürücü hızda davullar girdi. (O ana kadar dinlediğim en sert gruplar Slayer, Kreator, Testament vs. idi). Teneffüs malum kısa olduğu için bir-iki şarkı anca dinleyebildim ancak albüm çok hoşuma gitmişti. Kaseti ödünç isteyip evde kendime kopyaladım ve walkmanimde uzun bir süre dinledim. Yanlız elimde bir şarkı listesi yoktu, Uğurcan albümün grubun hangi albümü olduğunu bilmiyordu ve çevremde grubu bilen kimseyi de tanımıyordum. Sadece çekme kasetin üzerine büyük harflerle yazılmış "At The Gates" yazısı vardı.(Şu anda bile grubun adını duyduğumda aklıma ilk olarak o çekme kaset gelir) Aradan birkaç sene geçtikten sonra nihayet -Internet sağolsun- dinlediğim çekme kasetin İsveçli grubun 1994 çıkışlı Terminal Spirit Disease albümü olduğunu öğrendim. Ayrıca müzik sitelerinde maalesef grubun 1995 yılında dağılmış olduğu yazıyordu. Dağılmadan önce yaptıkları son albüm olan Slaughter Of The Soul'u dinleyince gruba iyice bağlandım. Karanlık, isyankar, liriklerinde gizli acılar barındıran; güçlü produksiyonuyla insanı neye uğradığına şaşırtan olağanüstü bir albümdü. Melodik death metalin kilometre taşlarından biriydi. Şarkı sözlerini araştırdım, Kazaa'dan Blinded By Fear'ın klibini indirip defalarca izledim, davulcu Adrian Erlandsson'un kollarının bu albümün kayıtları sırasında nasıl kopmadığına hayret ettim. İlk iki albümleri The Red In The Sky Is Ours ve With Fear I Kiss The Burning Darkness'ı de sonradan dinleyip sevdim. Her ne kadar biraz zamanın death metal gruplarından farklı olma çabası taşıyarak hazırlandığı hissedilse ve bildiğimiz İsveç death metalinden farklı, kaotik bir sounda sahip olsa da, Slayer'ı hatırlatan gitar riffleri ve Tomas Lindberg'in soğuk, ağlamaklı vokalleri ile The Red In The Sky Is Ours, 2.en sevdiğim At The Gates albümüdür..(1.sinden zaten yukarıdaki paragrafta bahsettim) "Göteborg Soundu" kavramını yaratmış, metalcilik hayatımda her zaman saygı duyduğum ve dünyada da metal müzik dinleyen insanların çoğunun saygı duyduğunu tahmin ettiğim At The Gates'den 2010 yılında güzel haber geldi: Yeniden birleşmişlerdi. Ancak sadece konserlere çıkacaklardı, yeni albüm yapmayı düşünmüyorlardı. Neyse ki grubun bu inadı çok uzun sürmedi ve 2014 yılında 19 seneden sonra yaptıkları ilk albüm "At War With Reality", Century Media Records etiketiyle yayımlandı. Tam albümü sindirme işine girişmiştim ki Vera Productions'ın 8 Ocak 2015 tarihinde At The Gates İstanbul Konseri'ni duyurmasıyla tam anlamıyla coştum. Gerçekten de Türkiye'de çalmasına ihtimal vermediğim bir gruptu ama hayatta beklenmedik şeyler oluyor.. Konser tek kelimeyle olağanüstüydü..Üstüste gelen Cold, Terminal Spirit Disease, Under A Serpent Sun, Windows, Suicide Nation, Nausea, World Of Lies gibi parçalar beni ve oradaki tüm seyirciyi darmadağın etti. Tahmin edileceği gibi Blinded By Fear'da ortalık tamamen yıkıldı. Setlistlerinde son albümlerinden 6 şarkıya yer veren grubun özellikle eski parçalarına katılım yüksek seviyedeydi. Dışarıdaki dondurucu soğuğa rağmen Garaj İstanbul'un neredeyse tamamının dolmuş olması beni bayağı şaşırttı. Konsere bu kadar insanın geleceğini zannetmiyordum. Ayrıca son yıllarda yapılan metal konserleri içinde seyircisinin en yüksek yaş ortalamasına sahip olduğu konserdi. 50 yaş üzerinde olduklarını tahmin ettiğim birtakım adamlar gördüm. Grubun 20 küsür sene önceki şarkılarını bile hatasız söylemeyi başaran Tomas Lindberg'in bir şarkı arasında "Bir At The Gates fanı normal bir metal fanından 10 kat daha zekidir" demesi dikkat çekiciydi. Gitarlarda Björler kardeşler her zamanki gibi ultra enerjiklerdi. Davulcu Adrian Erlandsson, "45 yaşında nasıl hala death metal grubu davulcusu olunur?" dersi verdi. Sahneye Paradise Lost tişörtüyle çıkarak da ayrıca takdirimi topladı. Konserin en unutamadığım anı yine bir şarkı arasında yaşandı. Tomas "Tompa" Lindberg, bir anda alaycı bir ifadeyle "At The Gates Doesn't Like Death Metal" diyince herkes şaşırdı. Seyirciler arasında yuhalayanlar oldu. Kısa bir sessizlikten sonra Tompa mikrofunu yeniden eline aldı ve "WE LOVE DEATH METAL" lafıyla olaya son noktayı koydu...

No comments: