Şöyle bir geçmişe dönüp çocukluğunu yeniden yaşamayı kim istemez? Peki ya çocukluktan çıkarak yavaş yavaş gözlerimizi açmaya başladığınız zamanları hatırlar mısınız? Dertsiz, tasasız, cıvıl cıvıl zamanlardır. Sizi kanatları altına almış olan ailenizin sıcaklığını hissedersiniz. Önünüzde keşfedilmek üzere duran bir dünya bekliyordur. Anne-babanızdan genetik yollardan kolay kolay değiştirilemeyecek huyları kapmışınızdır. Aileniz size topluma adapte olma sürecinde belli ölçülerde yol göstermiş durumdadır.
Ebeveynlerinden eğitim denilen şeyin E'sini görmemiş olan çocuklar bile içinde bulunduğu aile ortamından belli bir davranış ve düşünüş biçimi, dış dünyayı algılama yeteneği kazanır. Genetik özellikler ve içinde bulunulan aile ortamı, insanların karakteristik özelliklerinin ve dünya görüşlerinin oluşumlarında herşeyden çok belirleyicilerdir.
Bunları düşünürken aklıma birden çocukken yaşadığım bir olay geldi..
Yaşım 12'ydi. Aile tarafından "Bu çocuk okuyacak, işi sıkı tutmak lazım" mantalitesi kanına işlenmiş bir çocuk olarak zamanın yükselen değerlerinden Anadolu Liselerini kazanmayı başarmıştım. Öncelikli yabancı dilin Almanca olması fark etmiyordu. Her sabah vaktinde kalkıp kapının önüne kadar gelen servisi bekletmemem gerekiyordu. Oysa her gün servis okulun içine girdiği andan itibaren yeni bir hayat bekliyordu..
Arkadaşlarımla çerezlerin içinde çıkan taso kartlarını biriktiriyorduk. Herkes en fazla karta sahip olmak için birbiriyle yarış halindeydi. "Taso oyunu" diye bir oyun vardı, kazanan hepsini alıyordu. Bu oyunda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Bir gün bir baktım o kadar para bayılıp Cheetos alarak biriktirdiğim bütün taso kartlarım arkadaşlarımın eline geçmiş..Yakın arkadaşım olduğunu sandığım birisi vardı. Ondan oyuna devam edebilmek için birkaç kart istedim borç olarak. Erkekler arasına taso kartları biten bir tek ben vardım ve bu durum hoşuma gitmiyordu. Ancak arkadaşımın cevabı olumsuzdu. Kartlarını benimle paylaşamayacağını söyledi. Utandım, sıkıldım, nerede olursa olsun tek kalmanın çok kötü bir şey olduğunu fark ettim...
Güçlü olmak gerekiyormuş, güçlü olmak için de kazanan olmak..Demek ki çevrende arkadaş olarak gördüğün kişiler her zaman senin iyiliğini istemiyorlarmış. Oysa ben arkadaşımın beni kırmayıp kartlarını benle paylaşacağını düşünmüştüm.
Paylaşmak!
Bu hayatta ilk acı tecrübelerimden birini yaşamama sebep olan rahatsız edici his menfaatten başka birşey değildi. Zayıf olanın ezildiği ve herkesin kendi çıkarları doğrultusunda yaşadığı bir dünyadaydık. Bu durum, insanın kalbinin soğuması için her gün birçok sebep yaratmıyor muydu?
1 comment:
ya belki de hep kötü olduğun ve kaybedeceğin düşüncesiyle yaşadığın için bunlar senin başına geliyor. her çocuğun başına gelmiştir ama unutmuştur böyle şeyleri. unutmayı bilmek gerekiyo çoğu zaman, geçmişte yaşamak belki de en büyük hatalarımızdadır..
Post a Comment