Saturday, July 14, 2012

An Offering of Reasons



Savatage...Birçok kişi için anlamı sözlüklerde bulunmayan acayip bir kelime..Bazıları için bir metal grubu..Benim için ise güzel, hüzünlü, mutlu, acı birçok duyguyu yaşamamı sağlayan; 80'lerden 2000’lere kadar Heavy Metal adına muhteşem eserler çıkarmış bir efsane, en içten şarkı sözü yazan ve en başarılı konsept albümler hazırlayan müzik gruplarından biri…

Grubun ilk adı "Avatar" idi. 80'lerin başında bir süre faaliyetlerine bu isimle devam ettiler. Daha sonra AvatarSavage ile birleştirip "Savatage" ismini kullanmaya karar verdiler. 1983'te ilk albümleri "Sirens" yayınlanırken bu albümde grubun en son kadrosundan sadece Jon Oliva'nın ismi yer alacaktı..

Savatage diskografisinde 80'li yılları çabuk geçmek istiyorum çünkü bence grubun çığır açtığı, metal müzikte belirgin farklılıklar yarattığı dönem 90'lı yılların hemen başında "Streets" albümüyle başlayan ve milenyumun bitişine kadar süren dönemdir. Tabi ki Savatage’in 80'li yıllarda bugünkü Power ve Progressive metalin yaratıcısı olan gruplardan biri olarak oldukça özgün işler yaptığını inkar etmiyorum. Sirens dan sonraki Power Of The Night (1985), Fight For The Rock (1986), Hall Of The Mountain King (1987) ve Gutter Ballet (1989) albümlerinin vasat albümler olduğunu da söylemiyorum. Ama beni asıl etkileyen, Savatage'i favori gruplarımdan biri yapan "Streets:A Rock Opera" albümü ve sonrasıdır..

Grubun 80'li yıllardaki klasik olmuş parçalarını düşündüğümde aklıma şunlar geliyor: Sirens, Fight For The Rock, Hall Of The Mountain King, The Unholy, Gutter Ballet, When The Crowds Are Gone ve tabi ki Summer's Rain...Grubun o yıllardaki soundunu ise kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Zengin keyboard melodileri üzerine oturtulmuş 80'lerin çığırtkan vokali ve kuvvetli, cayır cayır gitarlar..Çoğu parçada hızlı ve sert gitar riffleri ama mutlaka her albümde insanın kalbini deşen en az bir ballad..

1991'de Streets:A Rock Opera çıktığında ben sadece 9 yaşındaydım.(Böylesine muhteşem bir albümü çıktığı anda dinlemeyi çok isterdim)Bu albümde eskilere göre bir değişim söz konusuydu. Ama bu değişim, daha güçlüyü, daha tekniği ve daha güzeli aramaktan başka birşey değildi. Başarılı da olmuşlardı. Olgunluk dönemlerine adım atıyorlardı.Jon Oliva'nın vokal performansı inanılmazdı.Tonight He Grins Again, A Little Too Far, St Patrick's gibi parçalarda insanı duygu denizinde boğdururken Jesus Saves ve Agony&Ecstasy'de bu coşkulu ve kuvvetli sese eşlik etmek zorunda kalıyordunuz. Kardeşi Criss Oliva ise gitarlarda harikalar yaratıyor ve melodiklik kavramlarını altüst ederek kulak pası kazımak konusunda ne kadar yetenekli olduğunu gösteriyordu. Parçaların değişken yapısı çok iyi ayarlanmıştı. İnişler-çıkışlar, hızlanmalar tam yerindeydi.(Siz en iyisi albümden "Believe"'i dinleyen ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız) Savatage, Streets:A Rock Opera ile soundunu daha modern bir yapıya oturtuyordu..

1993 yılında Savatage cephesinden bir iyi bir de trajik haber gelecekti. Genelde tersi olur ama ilk önce iyi olanı söyleyelim: Edge Of Thorns adlı şahaser raflardaki yerini alıyordu..Bu albüm bence her şeyiyle kusursuz idi..Kadrodaki değişiklikler grubun fanları tarafından hemen benimsenmişti. Özellikle albümle aynı adı taşıyan parça dinleyenin aklından çıkmıyordu ve grubun her konserinde seyircilerle beraber söyleniyordu.Edge Of Thorns, aynı zamanda grubun ülkemizdeki rock barlarda en fazla çalınan parçası olma özelliğini taşıyordu..

Bu efsane albümdeki favori şarkılarım hakkında teknik bir inceleme yapmak gerekirse:

-Edge Of Thorns: Muhteşem keyboard ve akılda kalıcı vokaller (Zaten Zachary Stevens benim için aşmış bir sestir) Etkileyici, mistik hava...

-Lights Out: Sert, düşmeyen tempolu, alışılmış Savatage tarzından farklı bir parça

-Follow Me: İsyankar sözlerin güzel melodilerle ve Zak'ın estetik vokaliyle birleştiği bir klasik

-Exit Music: Sadece keyboardlardan oluşan ruh dinlendirici bir geçiş parçası

-Degrees Of Sanity: Hissettirilen acayip karamsar, bunalım bir hava ama kulağa çok çok hoş geliyor. (Grubun genel olarak en sevdiğim parçalarından biridir..)

-Sleep: Saedece akustik gitar ve vokal ile bu kadar mı güzel bir kapanış şarkısına imza attırılır dedirten parça

Edge Of Thorns, o zamanki albüm satış rakamları incelendiğinde müzik marketlere en çok para kazandıran albümlerden biridir. Bir rivayete göre Savatage'in şu zamana kadar en çok satan albümüdür.Kadrosunda, Zak Stevens-Vokal, Criss Oliva-Gitar, Johny Lee Middleton-Bass, Steve Wacholz-Drum ve Jon Oliva-Keyboard yer almıştır.

17 Ekim 1993 günü metal dünyasını büyük üzüntüye boğan haber duyulur. Bir gitar tutkunu, Savatage'in başarısında kardeşi Jon ile büyük emeği olan Criss Oliva bir trafik kazasında hayatını kaybeder. Ölümüne sebep olan kamyonu sarhoş bir şöför kullanmaktadır ve otoyolda refüjü aşarak talihsiz müzisyenin 1982 model Mazda RX-7'sine çarpmıştır. Criss, öldüğünde sadece 30 yaşındadır..

Bu şok yaratan trajediden sonra grup kendini toparlamaya çalışır. Grubun yeni gitaristi Testament'den gelen Alex Skolnick olur. 1994 yazında bu zor şartlar altında stüdyoya girilir ve "Handful Of Rain" kaydedilir. (Jon Oliva'ya göre bu tamam ya da devam albümüdür.) Sonuç hiç fena değildir. Handful of Rain, yoğun biçimde progressive metal öğeleri taşıyan, akılda kalıcı birçok parça içeren, CD'sini müzik setimin yanından eksik edemediğim bir albüm olmuştur. Açılış şarkısı Taunting Cobras albümün en dikkat çekici parçasıdır. Sert gitar riffleri ve başdöndüren hızıyla New York'lu Thrash gruplarını hatırlatır. Handful Of Rain, uyuşturucu belasını eleştiren sözleriyle dikkat çeken ve ortalarına doğru gaz biçimde hızlanan enfes bir parçadır. Ve Chance..Bunun hakkında fazla birşey yazmaya gerek yok.5 tane Savatage parçası say deseler adını sayacağım şarkılardan biri. Değişilmez bir konser parçası olmuştur...

Albümde Watching You Fall, Nothing's Going On ile Criss için yazılmış Alone You Breathe benim diğer favori parçalarımdır..

Bir sene sonra, savaşın Orta Avrupa'da karanlık yüzünü iyice gösterdiği 1995 yılında grup Dead Winter Dead adında konsept bir albüm hazırlar. Bosna'daki vahşet orada yaşayan ve dehşeti hisseden insanların ağzından anlatılmaya çalışılmıştır. Sözlere bakıldığında savaşın insan üzerindeki psikolojik etkisini anlamak mümkündür. Dead Winter Dead, aynı zamanda grubun en senfonik albümüdür. Bunun sebebi sonradan yoluna kendi başına devam edecek olan Trans-Siberian Orchestra'nın bu albümde Savatage'e eşlik etmesidir..Orkestra'nın performansı etkileyicidr, Savatage’in müziğine çeşitlilik katmıştır..I Am, Doesn't Matter Anyway, This Isn't What We Meant, Not What You See gibi mükemmel parçalar içerir albüm. Kadro, gitarlarda Chris Caffery ve Al Pitrelli, davulda Jeff Plate, bass gitarda J.Lee Middleton ve vokallerde Zachary Stevens şeklindedir. Jon Oliva, keyboardları çalıp bazı parçalarda mikrofonu Zak'tan almıştır.

Yayınlanan bir best-of'tan sonra grup bir başka konsept albümü hazırlar. The Wake Of Magellan, 1997 yılının en önemli albümlerinden biridir..Albüm, sürükleyici ve insanı merakta bırakan hikayesinin yanı sıra hüzünlü ve muhteşem melodileriyle dikkat çeker. Klavye partisyonları bence o ana kadar yapılanlar içinde en iyileridir. Jon Oliva daha ilk track'te (Oceans) muhteşem bir keyboard ziyafeti çekerek insanı okyanuslara götürür...Vokaller ile gitarların müthiş uyum gösterdiği parçalar boldur. Enstrümental The Storm, Oliva'non vokalleri Zak'tan aldığı Another Way, müthiş temposuyla Complaint In The System ve hikayenin düğüm noktası olan The Hourglass albümün ağır topalrıdır.(Turns To Me'yi ayırıyorum, o gerçekten bir başyapıt çünkü) Hikaye demişken, özetin de özeti olarak sanırım şunu aktarabilirim: Magellan'ın soyundan geldiği iddia edilen bir şahsın ölmeye karar vererek tek başına okyanusa açılmasından sonra gördüğü bir kadın, onun sayesinde ölümden vazgeçerek daha önce hissetmediği şeyleri hissetmeye başlaması ve başından geçenler anlatılıyor. Aşk, umutsuzluk, karamsarlık, yaşama sevinci...Sanırım bunlar hepimizin ortak duyguları. Bu albümde farklı bir bakış açısıyla dinleyiciye aktarılmaya çalışılmış. Mutlaka kendinizden birşeyler buluyorsunuz. Müzik ile sözlerin uyumu göze alınırsa, bir kere dinleyip kenara atılmazsa (Çünkü biraz zor ve derin bir albümdü) rahatlıkla Savatage'in ortaya muhteşem bir eser daha çıkarmış olduğu söylenebilirdi..

Albümü aynı ismi taşıyan dünya turu izler. Maalesef bir türlü buralara gelemezler. Daha sonra Zak Stevens gruptan kendi isteğiyle ayrılır. Gerekçe olarak artık ailesine daha fazla zaman ayırmak istediğini gösterir.(Oysa ki sonradan Circle To Circle grubunu kurar).Böylece Savatage yetenekli bir müzisyeni kaybetmiş olur. 2000 yılında gitarist Al Pitrelli de Megadeth'e geçmesiyle Savatage güç kaybetmeye devam eder..

2001 yılında piyasaya sürülen Poets&Madmen albümü müzikal yönden bir önceki albüme göre sönük kalır..Ama hikayesi yine can alıcıdır..Albümün iç kapağında bir çocuk fotoğrafı görülür. Afrikalı bu çocuk, bir deri bir kemik kalmıştır. Her halinden açlıktan ölmek üzere olduğu anlaşılmaktadır. Ve hemen yanında bir leş kargası vardır. Karnını doyurmak için çocuğun ölmesini beklemektedir. Bu fotoğrafı tesadüfen oradan geçmekte olan bir Amerikalı fotoğrafçı çeker. Çektikten sonra da oradan uzaklaşır ve haber ajanslarına ulaştırır. Sonuç itibariyle resim büyük yankı yapar. Adamın bu fotoğrafı bir fotoğraf yarışmasında birincilik kazanır ve adam milyonlarca doların sahibi olur. Zengin olur, hayatı kurtulur. Fakat adam bir süre sonra fotoğraftaki çocuğun resim çekildikten çok kısa bir zaman sonra öldüğünü öğrenir. Oradan ayrılmak yerine çocuğa yardım etmesi gerektiğine, bağışlanmayacak bir günah işlediğine inanmaya başlar. Kendini bir türlü affedemez ve sonunda çektiği vicdan azabından dolayı kendini öldürür...Bilmem bütün bu hikayenin gerçek olduğunu belirtmeme gerek var mı?

Soundu değerlendirmek gerekirse; Poets&Madmen, içinde Commissar, There In The Silence, Morphine Child gibi sıkı parçalar bulunmasına rağmen benim The Wake Of Magellan'dan sonra beklediğim albüm değildi..Vokallerde Zak'in sesini arıyordunuz..Albümün sonu sıradan parçalarla doluydu. İnsan koskoca dört seneden sonra daha iyisini bekliyordu. Bu arada Stay With Me Awhile ile Rumours da hoşuma giden parçalardandı. Özellikle Rumours'un bitişindeki akustik bölüm harikaydı..

Savatage, 2001 yılından itibaren sessizliğe bürünmüştür ve geleceği belirsizdir. Konu ile ilgili olarak Jon Oliva bir internet sitesine aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:

"There's nothing going on [with Savatage]. The situation is very simple. You've got the Trans-Siberian Orchestra which is a multi-platinum, selling 30,000 tickets a night, band that is actually Savatage with a different name and different singers, that has become successful. And you've got Savatage which has a loyal core audience that is a lot smaller. You're talking worldwide about maybe a couple hundred thousand people where you know, I'm sitting here, talking to you on the phone, looking at my wall and I've got 5 platinum albums and not one of them says Savatage. And that's not saying anything bad about Savatage.

"We all loved Savatage but we gave Savatage its chance to get to the level where it was supposed to get to and it never did, for whatever reasons, you know - we had tragedies, everything like that. But to me Savatage was never Savatage after Criss died. All these other lineups of the band that people heard from "Edge Of Thorns" (1993, Atlantic Records) on, to me was more like Trans-Siberian Orchestra actually than Savatage.
"


Trans-Siberian Orchestra’yı takip etmiş değilim. Dolayısıyla Savatage ile bu grubu karşılaştırmaya niyetim yok. Ama Jon Oliva’nın açıklamaları bana biraz tuhaf geldi. Bir senfonik metal grubunun bir gecede 30000 bilet satması, 5 tane platin albüm ödülü falan kazanması benim için bir şey ifade etmiyor, her ne kadar söz konusu grup Savatage'in devamı olmuş olsa bile..Adında "Orkestra" kelimesi geçiyor diye bir grubun bu kadar ilgi görmesini de anlayamıyorum.

Sabırla Savatage’den bir geri dönüş albümü bekleyenlerdenim. Hikaye bu şekilde bitmemeli...

3 comments:

Uloin Glymur said...

Son zamanlarda okuduğum en güzel yorumlama. Bazı kısımlarda gözlerim doldu resmen. "Savatage...Birçok kişi için anlamı sözlüklerde bulunmayan acayip bir kelime.." ile başlayıp umut içinde bitmesine ve böylelerinin kolay kolay bu yeryüzüne inmediğine en can alıcı pencereden bakış. Eline sağlık..

Aslında birçok şey söylemek istiyor insan ama yok, çıkmıyor. Kelimeler bazen cimri davranabiliyorlar. O halde şimdi birkaç savatage parçası dinleyeyim de kendime geleyim.. ;)

Serhat said...

Teşekkür ederim

Unknown said...

Gutter Ballet tüm zamanlar içinde en sevdiğim albümlerden biridir.Özellikle Summer's Rain ilk gençlik yıllarımın vazgeçilmezlerindendi..Sabırla Savatage’den bir geri dönüş albümü bekleyenlerdenim demişsin ama sanırım o geri dönüş hiç olmayacak.Hele bir kaç sene önce Jon Oliva, Jolly Joker'de 50-60 kişiye çaldıktan sonra..