Friday, September 07, 2012

Iron Maiden - The X Factor (1995)



Bu yazıda Iron Maiden fanlarının adını duymaktan pek haz almadığı, grubun 30 seneyi aşmış tarihçesinde bir kenarda kalmış ve üvey evlat muamelesi görmüş The X-Factor albümü hakkında kendi çerçevemden birkaç değerlendirmede bulunacağım…

The X Factor, Iron Maiden'ın çok eleştirilen, grubun birçok sadık fanı tarafından yerden yere vurulan 1995 çıkışlı albümüdür.Bruce Dickinson’un gruptan ayrılmasından sonra vokallerde Blaze Bayley ile kaydedilen ilk Iron Maiden albümüdür.Kötü bir prodüksiyonu vardır, özellikle gitar kayıtları çok boğuktur ve zor duyulmaktadır..Albüm, karanlık ve karamsar bir atmosfere sahip olması ve içinde yer alan parçaların genellikle ağır tempoda ilerlemesi sebebiyle o güne kadar yapılmış bütün Iron Maiden albümlerinden biraz farklıdır..

Bunlar albüm hakkında hemen herkes tarafından söylenen ve yıllar yılı kulaktan kulağa yayıılmış yorumlardır.Benim için ise biraz özel bir yere sahip olan, hatırlattığı güzel anılar nedeniyle özel bir yere koyduğum ve hala keyifle dinleyebildiğim bir albümdür The X Factor…Ayrıca söylenilenlerin aksine hiç de vasat bir albüm değildir, tek şanssızlığı o dönemde Iron Maiden fanlarının Blaze Bayley’den fazla bir beklenti içinde olmaları ve onun aynı Bruce gibi söylemesini beklemeleridir..Bir de klasik Iron Maiden çizgisinden uzak, daha progressive ve karanlık bir altyapısı olmasından dolayı hemen kabullenmesi, içine girmesi zor bir albümdür…Bu sebeplerden dolayı grubun diskografisi içinde değeri hiçbir zaman anlaşılamayan bir başyapıt olarak kalmıştır ve kalacaktır..

Anılara dönelim..1995 yılında Orta 3’e giderken metal müzik dinlemeye yeni başlamıştım.Metallica, Megadeth, Testament, Slayer kasetleri teybimde dönüp duruyordu.O zamanlar en yakın arkadaşım olan Umut'tan bir kaset almıştım bir gün.Grubu daha önce duymuştum: Iron Maiden.Albümü ise hiç duymamıştım.(Hatta bir süre isminin The X-Factory olduğunu sanmıştım).Kaseti teybime koyduğumda ufak bir şok geçirmiştim.Çünkü bir albümden hem de ilk dinleyişte böylesine etkilenmeyi beklemiyordum..Albüm sihirli gelmişti bana.Açılış parçası Sign Of The Cross'taki sonradan adının Blaze Bayley olduğunu öğrendiğim adamın güçlü ve ritmik vokali dikkatimi çekmişti hemen..Albümde, beni dinlerken başka dünyalara götüren pek çok riff vardı..Hele Judgement Of Heaven'daki gaza getirici hızlanma bölümü harikaydı...Bu albümdeki gitar melodileri gerçekten olağanüstüydü..(Şu ana kadar dinlediğim sayısız metal albümü arasında içinde en muazzam melodilerini barındıran albümlerden biridir)

Sonra ufaktan "Acaba neler anlatılıyor bu şarkılarda?" diye merak etmeye başlamıştım.Kısıtlı İngilizcemle kaset kapağında yer alan şarkı sözlerinden anlam çıkarmaya çalışıyordum.

Albümün etkisinden çıkmak zordu..Çok sık dinlediğimi hatırlıyorum…

O zamanlar samimi olduğum Emrah adında bir vatandaş vardı okulda.O da benim gibi acemi metalciydi o aralar, hatta bayağı deneyimsizdi.Bir gün kendisiyle The X-Factor hakkında konuşurken bir anda sınıftan Yaman adında bir arkadaşımız da ortak olmuştu muhabbete.Konu aynıydı, paylaşılan duygular aynıydı, ikimizin de içinde metal müzik heyecanı vardı.The X Factor albümü, Yaman ile güzel bir arkadaşlık kurmamı sağlayarak hayatıma bir başka atraksiyon katmıştır..

Daha sonraları Yaman'la süper eğlenmiştik.FIFA turnuvaları, soluksuz geçen basket maçları, birlikte müzik dinlemeler falan.Yaman'ın kankası Kerem'le de iyi arkadaş olmuştuk..İlk defa doğru dürüst bir arkadaş grubunun içine girmiştim.Okuldan sonra da çoğu zaman birlikteydik ve süper vakit geçiriyoduk.İkisi de çok iyi ve komik çocuklardı.

Hafızamı biraz daha zorluyorum..

1997 yılına gelmiştik.Orta sonun son zamanlarıydı.Okul bitiyor diye saçlarımı uzatabildiğim kadar uzatmıştım..Bir bahar günü Cuma sabahı okula gitmek için kalkmıştım.Ama efsanevi müzik programı Rock Market'i izlemek için normalden biraz erken uyanmıştım.(Rock Market, o zamanlar TRT 1’de Çarşamba geceleri geç saatte yayınlanıyor, Cuma sabahları saat 7'de de tekrar ediliyordu.Ben de Cuma sabahları biraz erken kalkıp programı izliyordum ve sonra servise yetişiyordum..)

TV’yi açtığımda Rock Market’in sunucusu Dr.Şener Yıldız’ın anonsunu duymuştum:

''Evet, Iron Maiden'ın son albümünden bir klip yayınlıyoruz şimdi.Klip elimize yeni geçti vee..''

Amanın Lord of the Flies giriyordu gümbür gümbür..

Muhteşem bir parçadır gerçekten.Yine de klibiyle beraber dinleyince kulağıma daha bir hoş gelmişti.Gaz olmuştum…

Parçanın nakaratı aklımdan çıkmıyordu,sürekli içimden söylüyorum.Okula gittiğimde heyecanlı bir biçimde Yaman'a anlatmıştım..”Abi bugün Rock Markette Iron Maiden’ın son albümünden Lord of the Flies’in klibini yayınladılar”..(Şimdi düşününce komik geliyor tabi..Ne de olsa internet sayesinde artık her video klibe, her albüme, her şarkı sözüne ulaşabiliyoruz)

Maiden aşkı tavana vurmuştu birden.Sınıfta ''Fortunes of war...fortunes of war...no pain anymore'' diye haykırmaya başladığımızı hatırlıyorum..

Zaman geçtikçe X Factor'ün sözleri iyice ilgimi çeker olmuştu: İnançların sorgulanması..İnandığımız ilahi kuvvetin var olup olmadığını bilemememiz sorunu..Hayatın tekdüzeliği..Savaş sonrası psikolojisi..Savaşın insanın içinde oluşturduğu zihinsel yaralar…Albümün şarkı sözleri de müzik kadar karamsar idi…

Son olarak şöyle bir anım vardır albümle ilgili.Okul servisinde Tümay adında, hayatında Heavy Metal dinlememiş bir kız vardı.Bir gün bir arkadaşımla servisin teybine zorla bu kaseti koydurmuştuk.(Teybin bozuk olmadığı ender zamanlardandı)Daha ilk şarkı bitmeden Tümay'dan ''Tamam ben bu kaseti alıyorum sonra getiririm'' sözünü duymuştuk..

2 comments:

Unknown said...

The X Factor için görüşlerim ne yazık ki ilk paragrafda yazdıkların..

Serhat said...

Şaşırmadım doğrusu:). Bu albümü benden başka seven sadece 1 kişi tanıdım bu güne kadar