Gheorghe Hagi, 1989 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Steaua Bükreş formasıyla Galatasaray karşısında..2 numaramız İsmail galiba..Ya da Semih de olabilir..
Ulubatlı Souness (Graeme Souness), Sampdoria formasıyla Juventus karşısında..Arka planda da Platini göze çarpmakta.Sene 1985...
Aslan Yürekli Gerets (Eric Gerets), 1981 yılında Standart Liege'de oynarken..Egemen Korkmaz'a benziyor değil mi?
Luis Figo, Sporting Lizbon'da henüz kariyerinin başındayken kıvır kıvır saçlarıyla dikkat çekiyor.Yıl 1995...
Kendisi futbolcu olmasa da bu resmi hoşuma gitti.Reggae efsanesi Bob Marley, ilginçtir ki 1977 yılında futbol oynarken ayak parmağında açılan bir yaradan dolayı deri kanseri olmuş, bu da 1981 yılında ölümüne yol açmıştır..
Thursday, August 30, 2012
The Little Things Vol:2 - In The Woods ... - Strange In Stereo Promo CD
Nadir bulunan bir Promo CD olsa gerek ama onu benim gözümde değerli yapan bu değil..Norveçli Black/Avant-Garde/Progressive Metal grubu In The Woods'un (Kendilerini saygıyla anıyoruz) Omnio başyapıtından 2 sene sonra çıkardığı Strange in Stereo, belki ikinci bir Omnio değildir ama grubun bir başka derin, karanlık ve mükemmel albümüdür.(Zaten grup Strange in Stereo'dan sonra bir toplama albüm ve bir konser albümü yayınlayıp dağılmıştır) Elimdeki Promo CD'si, grubun o zamanlardaki plak şirketi İngiliz Misanthropy Records tarafından basılmış..Misanthropy Records'un 2000 yılında kapanmış olduğunu düşünürsek artık bayağı zor bulunabilen bir CD olsa gerek..Neyse, başta da belirttiğim gibi beni ilgilendiren nadir bulunması değil..Çok sevdiğim, yıllardır ara ara dinlediğim bir albüm olduğu için burada da paylaşayım dedim...
Etiketler:
Avant-Garde Metal,
In The Woods...,
Müzik,
Progressive Metal,
The Little Things
Sunday, August 26, 2012
The Little Things Vol:1 - Finlandia Vodka
Daha önce de belirtiğim gibi Finlandia Vodka, şu ana kadar içmiş olduğum en lezzetli votkadır.Hem sadesi hem de meyveli çeşitleri birbirinden nefis olan içkinin üreticileri sanırım Türkiye pazarına yatırım yapmayı düşünüyorlar ki böyle çekici bir kutu üretmişler.Sadece Türkiye için hazırlanan kutuların içinden bir tane 70'lik şişe (sade) ve "Saf Buzul Suyu" veya "Gece Yarısı Güneşi" temaları ile Finlandiya'yı hatırlatan bir votka bardağı çıkıyor.Satın aldığınızda "The Very Tired Rooster" veya "Ratatosk" adları verilmiş bardaklardan birisine sahip oluyorsunuz.(Birincisini Cerenciğim bana hediye aldığında içinden The Very Tired Rooster çıkmıştı.Bu yüzden ikincisini alırken özellikle içine baktım ve Ratatosk da benim oldu) Tasarımı Klaus Haapaniemi adında Finlandiyalı bir sanatçı tarafından yapılan bu bardakları ve bu özel seti kaçırmayın derim..Migros ve Carrefour'da halen bulunabilmekte ancak sınırlı sayıda kalmış...
Etiketler:
Finlandia Vodka,
İçki,
The Little Things,
Votka
En Büyük Heavy Metal
Türkiye'nin heavy metal ile ilk tanıştığı zamanlardan bir fotoğraf.Açılan pankart 80'lerin havasına ne kadar uyuyor değil mi?Saf, içten, abartısız..
Kaynak: Türkiye'de Ağır Müziğin Geçmişi
Monday, August 20, 2012
Bolt Thrower - War Master (1991)
Genellikle yavaş ve orta tempoda icra ettikleri agresif death metal soundunu enfes melodiler ile dinleyicinin beynine kazıyan Bolt Thrower, yolundan hiç sapmadan 80'lerden günümüze kadar gelen bir İngiliz metal devi. Değişimlerden uzak durması grubun her albümünde kendini tekrarladığı anlamına gelmesin; Bolt Thrower, her albümünde bir önceki albümlerinin üzerine bir şeyler koyabilmiş ve yaratıcılığını hiçbir zaman kaybetmemiş bir grup. Öyle ki 2005 yılında çıkan Those Once Royal albümlerinden sonra "Henüz bundan daha iyisini yapamadıkları"gerekçesiyle yeni bir kayıt yayınlamadılar. Grubun yeni albümünün ancak öncekilerden daha iyisini yaptıklarına ikna olduğunda yayımlanacağı duyuruldu.
Bolt Thrower'a saygı duymak için yukarıda belirtilen nedenler yeterli aslında. Yıllardır metal fanlarının ya çok seveceği ya da nefret edeceği, tavizsiz, safkan death metal yapıyorlar. Genellikle yavaş ve orta tempolu soundları ve çok brutal olmayan vokalleri nedeniyle kimi çevreler tarafından "Easy listening death metal"grubu olarak görülse de bence bu görüşe katılmak mümkün değil. Death Metal mutlaka çok brutal olmak zorunda değil; kuvvetli bir armoni, ustaca yazılmış melodiler ve şarkı sözleri ile de gayet güzel icra edilebilir kanımca. Bu arada grubun şarkı sözlerinin genellikle savaşlar, savaşta verilen kayıplar ve Warhammer 40K oyunu ile ilgili olduğunu söyleyelim...
War Master albümüne geri dönecek olursak...Elimde 1991 yılında Earache Records tarafından piyasaya sürülmüş ilk baskı CD'si bulunan ve 5.parçası (Destructive Infinity) bonus track olarak yer alan albüm, baştan aşağı kaliteli melodiler ile bezenmiş ve genellikle ağır tempoda başlayıp ortalarına doğru hızlanan parçalarla dolu enfes bir albüm. 90'lı yılların başında çıkmış olmasına rağmen produksiyonu gayet sağlam. Her enstrümanın temiz biçimde duyulduğu; gitarlarda Gavin Ward ve Barry Thompson, davulda Andy Whale, bas gitarda Jo Bench (Bu arada Jo Bench, bir metal grubunda bas gitar çalan ender bayan müzisyenlerden) ve vokallerde Karl Willets'ten oluşan kadrosuyla grubun üçüncü albümü olarak yayımlanmış. Unleashed (Upon Mankind) introsu ile açılan War Master'ın başındaki kısım aslında bütün albümün kısa bir özeti gibi. Ağır, tehditkar bir havada ve düşük tempoda başlayan parça; ortalarına doğru hızlanıp dineyiciyi gaza getirmekte.2.parça olan What Dwells Within, kanımca hem albümün hem de Bolt Thrower tarihinin en baba parçalarından biri. Nefis gitar melodileri ile tam bir oldschool death metal ziyafeti sunuyor.
The Shreds of Sanity ile doyurucu ikram devam eder. Bu parça aksak gitarları ve davulları ile bence albümün klas parçalarından biridir..
Profene Creation, hem yavaş hem de hızlı tempoda mükemmel melodiler içeren bir başka Bolt Thrower güzelliğidir.
Albümün 6.parçası olan Final Revelation ise kısa, vurucu, fırtına gidir. Ne zaman başlayıp ne zaman bittiği anlaşılmaz.
Albüm ile aynı adı taşıyan parça da yine güçlü ve agresiftir. İnsanlığın yok oluşu ve yeni bir kurtarıcının (War Waster)gelişi ile ilgili sözleriyle dikkat çeker:
"..Now once more..We rise to fall
Man's destruction..In the final war
Nothing's left..Of the human race
The planet's end..Our destiny oblivion"
Albümün sonunda yer alan iki sıkı parça (Rebirth of Humanity ve Afterlife) ile bu nefes kesen death metal yolculuğu sona erer. Son parçadaki kapanış solusu tam anlamıyla epiktir.
Bolt Thrower'ın metal müzik dinleyicileri için bir nimet olduğuna inanıyorum. Bu grup bence ölüm müziğini sevme sebebi, İngiliz metaline saygı duyma gerekçesi...20 küsür seneden beri hiçbir trende aldırış etmeden bildikleri, sevdikleri tarzdan hiç uzaklaşmadan yolunda ilerleyen adamlardan bahsediyorum. Günümüzün metalcore, drone gibi zırvalıklarının yanında hala ışıl ışıl parıldayan bir isim Bolt Thrower. Var oldukları için şükrediyorum ve Those Once Royal'dan daha iyisini yapabilmelerini temenni ediyorum, aksi halde maalesef death metal efsanelerinden birinin sonuna tanıklık edeceğiz...
Etiketler:
Albüm Kritiği,
Bolt Thrower,
Death Metal,
Müzik
Tuesday, August 07, 2012
İçki Koleksiyonu - 9 / Bushmills Irish Whiskey
Jameson'ın eşsiz tadını keşfettikten ve Tullamore Dew'u bulduktan sonra kolay kolay başka İrlanda viskisi içemeyeceğimi düşünüyordum. (En azından Türkiye'de yaşadığım müddetçe) Ancak sevgili arkadaşım Murat Ceylan (Holy Murat), doğum günümde bana Almanya'dan getirdiği litrelik Bushmills'i hediye edince çok şaşırdım ve sevindim. Şu an itibariyle şişenin dibini görmüş durumdayım (Bütün şişeyi bir oturuşta bitirmedim tabi ki, biraz zaman aldı) ve Bushmills hakkında biraz bilgi vermek istiyorum..
Dünyanın en eski damıtımevi olarak bilinen Old Bushmills damıtımevinde üretilen ve yumuşak bir içime sahip olan Bushmills'i diğer İrlanda viskilerinden ayıran özelliği çeşitli tahıl viskilerinin harmanlanmasıyla üretilmesi. En az 7 yıl meşe fıçılarda bekletildikten sonra şişeleniyor. (Benim içtiğim standart 7 yıllığıydı ancak 10,16 ve 21 yıllık olanları da var ve ne kadar lezzetli olabileceklerini düşünmek istemiyorum)
Bushmills'i kokladığınızda burnunuza vanilya, meyve ve baharat aromalarının karışımı olan hafif bir koku geliyor. Damakta ise sıcak, tabakalar halinde, bal tatlılığında bir lezzet bırakıyor. Son olarak içtiğiniz sıvı gırtlağınızdan midenize doğru inerken de yine baharat aromalı taze bir tat duyuyorsunuz.
Bushmills, klasik bir İrlanda viskisi. Tatlı, meyve ve baharat aromalı, içimi hafif. İrlanda viskilerini seviyorsanız bulduğunuz yerde gözü kapalı alın, ki zaten bulabilmeniz bayağı düşük bir ihtimal (Yurt dışına seyahat ediyorsanız ayrı tabi) Ama yok "Ben viskimi sert severim, içtiğimde duman tadı almak isterim" diyorsanız sizinle yazı dizimizin bir başka bölümünde buluşuruz, hatta bir keresinde buluşmuşuz sanırım..
Subscribe to:
Posts (Atom)